20 Temmuz Barış Harekatı’na giden süreç…
Türkiye’nin, Kıbrıs Türk halkını katliamdan kurtarmak üzere garantörlük hakkına dayanarak, Kıbrıslı Türk mücahitlerle birlikte Mutlu Barış Harekatı’nı başlattığı 20 Temmuz 1974 tarihinin üzerinden 50 yıl geçti.
Kıbrıs Türk halkına özgürlük ve bağımsızlık getiren 20 Temmuz Barış Harekatı, adada barış, huzur ve güven ortamı oluşmasını sağladı.
Kıbrıslı Rumların ve Yunanlıların uyguladığı zulme direnen Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesinin dönüm noktası olan 20 Temmuz Barış Harekatı, Türkleri olduğu gibi Yunan cuntasına karşı direnen Rumları da kurtararak, Kıbrıs adasında çatışmalara nokta koydu.
Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak amacıyla 15 Temmuz 1974 tarihinde darbe başlatan Cuntacı Albay Nikos Sampson, Enosis’i amaçlıyordu.
Bu oldu bittiyi kabul etmeyen Türkiye’nin diplomatik çabaları sonuç vermeyince Türk askeri 20 Temmuz sabahı 06.05 sıralarında hem denizden hem de havadan Kıbrıs’a çıkarak, barış harekatını başlattı.
Dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Bülent Ecevit, “Biz aslında savaş için değil, barış için, yalnız Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için adaya gidiyoruz” dedi.
20 Temmuz Barış Harekatı’nın 50. yılı dolayısıyla Türk Ajansı Kıbrıs (TAK), 1963 yılından 1974 yılında kadarki dönemi içeren üç dosyalık bir çalışma hazırladı.
Çalışma çerçevesinde ilk dosya 1963 yılından 1974 Mutlu Barış Harekatı’na giden süreci, ikinci dosya Barış Harekatı’nın başlangıcından ateşkese kadar olan bölümü ve son dosya ise Barış Harekatı’nın ikinci aşamasını anlatıyor.
Tarihsel süreç…
Kıbrıs adası, 1571 yılından 1878 yılında kadar Osmanlı İmparatorluğu hakimiyeti altında kaldı. Kıbrıs’ı Venedilk’ten alan Osmanlı yaklaşık 400 yıl boyunca Akdeniz’in stratejik adasını yönetti.
Ancak 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında “üzerinde güneş batmayan imparatorluk”, Büyük Britanya, 1869’da Süveyş Kanalı’nın da açılmasıyla Kıbrıs’la daha yakından ilgilenmeye başladı.
Hem kolonisi Hindistan’a Afrika kıtasını dolaşmadan ulaşımı sağlayan kanala tehdit oluşturmaması, hem de bir ikmal noktası olması bakımından Kıbrıs’ı gözüne kestiren Britanya İmparatorluğu, aradığı fırsatı 1978’de yakaladı. Osmanlı zor bir dönemden geçiyordu ve Britanya, Osmanlı’yı Ruslara karşı koruma karşılığında Berlin Antlaşması ile Kıbrıs’ı kiraladı. Ancak 1914’te durum değişti. Osmanlı İmparatorluğunun Birinci Dünya Savaşında kaybeden tarafta yer almasıyla birlikte İngiltere 1914 yılında tek taraflı bir kararla adayı ilhak etti ve Lozan Antlaşmasıyla birlikte Türkiye ada üzerindeki İngiliz egemenliğini 1923 yılında tanıdı.
Rumlar ilk olarak 1930’lu yıllarda, kilisenin öncülüğünde İngiliz yönetimine karşı seslerini yükseltmeye başladı ve bu ses daha sonra isyana dönüştü.
Rumlar 1950’li yıllardan itibarense Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanarak Elen adası haline gelmesi hedefi olan Enosis’i gerçekleştirmek amacıyla girişimlere başladı.
Bu bağlamda, diplomatik girişimlerden istenen sonuçları alamayan Rumlar Enosis’i gerçekleştirmek amacıyla 1955 yılında EOKA adlı yeraltı örgütünü kurdu. EOKA’nın hedefi İngilizleri adadan çıkarmak ve Türkleri yok ederek Enosis’i gerçekleştirmekti.
EOKA’nın kurulmasıyla adadaki şiddet eylemleri artmaya, kan dökülmeye başladı. Enosis’in önünde engel olarak görülen Kıbrıs Türkleri artık hedefteydi. Bu durum, 1974’tteki Barış Harekatı’na kadar devam edecekti.
Kıbrıslı Türkler 1955’ten itibaren yaşadıkları karma köyleri terk etmek zorunda kaldı, bu çerçevede 33 köy terk edildi. Bu gelişmeler ışığında, Kıbrıslı Türkler de Enosis’e karşı kendi örgütlenme çalışmalarına başladı.
TMT Kıbrıslı Türklerin mukavemet gücünü ayakta tuttu
EOKA’nın Kıbrıslı Türkleri yok etme planına karşılık Volkan, Karaçete, 9 Eylül Cephesi, Kıbrıs Türk Mukavemet Birliği adı altında Kıbrıslı Türklerin savunmalarına yönelik mukavemetçi gruplar oluşturuldu.
Kıbrıs Türk Kurumlar Federasyonu Başkanı R.Rauf Denktaş, Kıbrıs Türk Lisesi Mezunlar Derneği Başkanı Dr. Burhan Nalbantoğlu ve Türkiye Konsolosluğunda görevli Kemal Tanrısevdi daha etkili bir mücadele için 1957 yılı Kasım ayında Türk Mukavemet Teşkilatı’nı (TMT) kurdu. TMT’nin 28 Kasım 1957 tarihinde yayımladığı ilk bildiride dağınık olarak kurulmuş olan diğer Kıbrıs Türk direniş örgütlerinin TMT çatısı altında toplandığı ilan edildi. 1 Ağustos 1958’den itibaren Türkiye’den gelen “Bayraktar”ın yönettiği TMT, kısa sürede tüm adada örgütlendi. 1963 Aralık ayındaki Kanlı Noel saldırılarına kadar faaliyetlerine yeraltında devam eden TMT, 1974 Barış Harekatı’na dek Kıbrıslı Türkleri başarıyla örgütleyen, bilinçlendiren, varoluş mücadelesini koruyan, bu amaç için her türlü zorluğa göğüs geren ve 1974 sonrasında da görevini silahlı kuvvetlere devreden bir teşkilat oldu.
Zürih ve Londra Anlaşması, Cumhuriyetin kuruluşu
Uluslararası ortamın değiştiren, sömürgelerin bağımsızlığını kazandıran rüzgar, Kıbrıs’ı da etkisi altına aldı.
Kıbrıs’ta 1950’lerde yaşanan sorunlar, Yunanistan’ın adaya yönelik “self-determinasyon” talebinin BM tarafından kabul edilmemesi, Kıbrıslı Türklerin Türkiye’nin desteğiyle bu talebe karşı direnmesi üzerine, Türkiye ve Yunanistan arasında müzakereler başladı.
Bu çerçevede 1959 yılında Londra ve Zürih Antlaşmalarıyla bir uzlaşı sağlandı ve 1960’da Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların ortaklığı esasında iki uluslu bir devlet olan Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu.
Ada bağımsızlığını kazanırken, suyun başındaki Birleşik Krallık bu süreci eli boş terk etmedi. Batmayan uçak gemisinde iki askeri egemen üs ve garantörlük elde etti.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuruluşuna İlişkin Temel Antlaşmanın bir parçası olarak imzalanan Garanti Anlaşması ve diğer hükümlerle Anayasa’nın temel maddeleri belirlendi, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası uygulamaya konuldu ve Kıbrıs resmi olarak koloni statüsünden çıkarak cumhuriyet olarak ilan edildi.
Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, adadaki Kıbrıslı Türk ve Rum halklarının eşit siyasi hak ve statüsüne dayandırıldı. İngiltere dışındaki garantör ülkeler ise Türkiye ve Yunanistan oldu.
Anayasada değişiklik talepleri… Kıbrıslı Türkleri dışlama adımları
Kıbrıs Cumhuriyeti, Rumların, ENOSİS hedefinden vazgeçmemesi, Kıbrıslı Türklerin adadaki varlıklarını sonlandırmak için çalışmaya devam etmesi sonucu sadece üç yıl sürdü.
Cumhuriyetin kuruluşunun ardından Kıbrıslı Türklere verilen hakların geri alınması ve onları azınlığa indirgeme amacıyla o dönemin Cumhurbaşkanı III. Makarios Anayasada değişiklik talebinde bulundu.
Makarios, Zürih-Londra Antlaşmalarında Kıbrıslı Türklere verilen hakların geri alınması için 1960 Anayasasının işlemediğini öne sürdü ve 30 Kasım 1963’te Anayasanın tadili için 13 madde içeren bir öneri sundu. Öneriler arasında Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısının veto hakkının kaldırılması da yer alıyordu.
Dönemin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük ve Türkiye 16 Aralık 1963’te önerileri reddetti.
Önerilerin reddedilmesiyle birlikte, Kıbrıs Rum tarafı Kıbrıslı Türkleri adadan yok etmek amacıyla kapsamlı ve sistematik saldırılara başladı.
Kıbrıslı Türkler devlet kurumlarından dışlandı ve izole edilmeye başlandı.
Dolayısıyla, Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıslı Rumların 1963 yılında tek taraflı olarak güç kullanımıyla Anayasayı feshetmelerinden sonra esas haliyle ortadan kalktı. 1963 Kanlı Noel olaylarından sonra, 27 Aralık 1963’e üç garantör ülkenin askerlerinden oluşan bir Barışı Koruma Kuvveti oluşturuldu.
Bu çerçevede İngiliz generalin yeşil bir kalemle harita üzerinde çizdiği bir çizgi ile Lefkoşa 30 Aralık 1963’te ikiye ayrıldı.
Bu tarihten itibaren bu sınır “Yeşil Hat” olarak adlandırıldı.
Kanlı Noel saldırıları
Kıbrıslı Türkleri ortadan kaldırarak Kıbrıs’ı bir Yunan adası haline getirmeyi hedefleyen Akritas Planı 21 Aralık 1963’te Rum çeteleri tarafından uygulanmaya başladı.
Kıbrıslı Türklere yönelik “Kanlı Noel” olarak tanımlanan saldırılarda Lefkoşa’nın Tahtakale semtinde 20 Aralık 1963 gecesi otomobillerine açılan ateş sonucu Zeki Halil ve Cemaliye Emirali hayatını kaybetti.
Ayvasıl katliamı ve Kumsal baskınında çok sayıda Türk, Rumlar tarafından öldürüldü.
21 Aralık 1963 tarihinde Kıbrıs Türk alayında görevli Tabip Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi Mürüvvet İlhan ve çocukları Murat, Kutsi ve Hakan evlerinin banyosundaki küvette öldürüldüler.
Bu olay tarihe Kumsal katliamı olarak geçerken, baskının yapıldığı ev daha sonra Barbarlık Müzesi adıyla ziyarete açıldı.
Rumların ilk saldırılarında sadece Lefkoşa’da 92 Türk öldürüldü, 146 kişi ise yaralandı.
Yaklaşık 30 bin Kıbrıslı Türk, 103 köyü terk etmek zorunda kaldı.
Kıbrıs’ta 1963’te başlayıp 1964’te de devam eden olaylarda 364 Türk şehit oldu.
Yaşanan gelişmeler üzerine Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi, adaya Barış Gücü gönderme kararı aldı ve ilk BM Barış Gücü (BMBG) 14 Mart 1964 tarihinde Kıbrıs’a geldi. Bu gelişmeler Rumların, Türklere yönelik saldırılarının önüne geçemedi.
Müdahale hazırlığı… “Johnson Mektubu”
Garantör Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesi, 1963 saldırılarını takip eden dönemde birkaç kez gündeme gelecek, ancak 1974 Barış Harekatı’na dek bu müdahale hava saldırılarıyla sınırlı kalacaktı.
Türkiye’de İsmet İnönü hükümeti, 1964’te TBMM’den Kıbrıs’a müdahale yetkisi aldı. Hükümet, 7 Haziran’da adaya müdahale edeceğini duyurdu.
Ancak ABD devreye girerek bunu önledi. ABD Başkanı Lyndon Baines Johnson, 5 Haziran’da İsmet İnönü’ye tarihe “Johnson Mektubu” olarak geçen bir mektup yazarak harekattan vazgeçmesini istedi. Bunun üzerine Kıbrıs’a müdahale planı rafa kaldırıldı.
Erenköy Direnişi
Rum mezalimi karşısında Kıbrıslı Türklerin, Erenköy ve Yeşilırmak’tan başka güvenli kıyısı kalmayınca Rum birlikleri, EOKA lideri Grivas komutasında zırhlı araçların desteğinde Erenköy’e de saldırmaya başladı.
Bunun üzerine Erenköy’ü korumak için eğitim aldıkları ülkelerden gizlice bölgeye gelen, çoğunluğu üniversite öğrencilerinden oluşan 500’e yakın Türk mücahidi, Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) direnişçileri ve bölge halkıyla birlikte eldeki kıt imkanlarla Rum ve Yunan ordusuna karşı destansı bir direniş sergiledi.
Bu durum karşısında 8 Ağustos 1964 sabahının ilk ışıklarıyla Türk uçakları Erenköy üzerine dalışlar yapmaya başladı ve Erenköy ve Mansura bölgelerini bombaladı.
Rumların saldırına karşı direnen Kıbrıslı Türklere destek vermek ve Rumları caydırmak amacıyla Türk Hava Kuvvetleri’ne bağlı Türk jetlerinin Kıbrıs üzerinde uyarı uçuşu yapmasına karar verilmesinin ardından Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel, 8 Ağustos 1964’te Eskişehir’den Kıbrıs’a, dörtlü kol komutanı olarak gönderildi.
Topel’in uçağı isabet alarak düştü ve Topel, Kıbrıslı Rumlar tarafından şehit edildi.
Kıbrıs’taki ilk Türk hava harp şehidi olan Cengiz Topel için Lefke yakınlarındaki Gemikonağı köyündeki sahil şeridine, paraşütle indiği noktaya Şehit Hava Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel Anıtı dikildi.
Erenköy direnişi sayesinde, Kıbrıslı Türklerin Türkiye ile tek deniz bağlantısı olan ve silah ikmali için bir köprübaşı konumundaki Erenköy’de Rum saldırılarına karşı konulup, geri püskürtüldü. Kıbrıslı Türk gençler, Kıbrıs Türk halkının özgürlük savunmasında gösterdikleri kararlı mücadele ve fedakarlıkla büyük bir başarı örneği verdi.
Ekonomik ve sosyal yaptırımlar…
Türk Hava Kuvvetleri’nin devreye girmesinden sonra Türkleri hedef alan saldırılar azaldı ancak Kıbrıslı Türkler bulundukları bölgelerden tecrit edildi ve her türlü haklarından mahrum bırakılarak yok edilmeye çalışıldı.
Bu baskı ve asimilasyon süreci 15 Kasım 1967 tarihine kadar devam etti.
Limasol, Gazimağusa ile Ağrotur ve Dikelya katliamlarını 1964’te işleyen Rumlar, 1967’de Grivas yönetiminde Geçitkale ve Boğaziçi köylerinde aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 26 Türkü öldürdü.
Yunanistan’da iktidara gelen askeri cuntanın III. Makarios’a Enosis’i uygulama konusunda baskılarına rağmen, Türkiye’nin, Grivas’ın adadan çıkarılması, Türk bölgelerine ekonomik ablukanın kaldırılması ve saldırıların engellenmesi yönünde verdiği ültimatomla, Grivas görevinden istifa etti ve 12 bin Yunan askeri geri çekildi.
Türkleri silahla yok edemeyeceğini anlayan Kıbrıs Ortodoks Kilisesi başpiskoposu ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı Makarios, 1967-1974 döneminde Türklere ekonomik ve sosyal yaptırım uygulayarak ve Türkleri göçe zorlayarak asimilasyon politikasını uygulamaya başladı.
Müzakereler
Yaşanan gelişmeler ışığında, 1968 yılında taraflar arasında müzakereler başlatıldı.
Haziran 1968’de Rum liderlerinden Glafkos Klerides, Makarios’un temsilcisi, Denktaş da Dr. Küçük’ün temsilcisi olarak ilk toplumlar arası görüşmelere başladı.
Denktaş, 1960 antlaşmalarında içte Türk-Rum, dışta Türkiye-Yunanistan arasında garantilenen dengelerin bozulmaması kaydıyla, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortaklarından biri olarak bölgesel otonomi önerdi ve görüşmeler Türkiye’den ve Yunanistan’dan uzmanların da katılımı ile 1974’e kadar devam etti.
Yunanistan, Türkiye ve Birleşmiş Milletler temsilcilerinin de yer aldığı beşli görüşmeler, 8 Haziran 1972’de başladı ve çeşitli aralıklarla 2 Nisan 1974’e kadar sürdü. Klerides’in, Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit’in ‘Kıbrıs için en iyi çözüm yolu federasyondur’ yönündeki demecini eleştirerek, görüşmelerden çekilmesiyle 6 yıl süren bu görüşmeler hiçbir sonuç alınamadan sona erdi.
Darbe….
Görüşmeler sürerken adada zaman zaman çatışmalar da devam etti. Göçmen durumuna düşen binlerce Kıbrıslı Türk zor şartlarda yaşamını sürdürürken, Rumlar arasında da anlaşmazlıklar giderek arttı.
EOKA’cılar arasında görüş ayrılıkları ortaya çıkmaya başladı.
Başpiskopos Makarios Türkiye’nin müdahalesinden çekindiği için Türkleri ekonomik yoldan alt etmeyi hedefliyordu, bu nedenle süratle sonuç alınmasını isteyen eski cuntacıları içeren EOKA-B’ciler karşı karşıya geldi.
Bu durum, 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunan Cuntasının desteğiyle EOKA lideri Nikos Sampson’un, adayı Yunanistan’a bağlamak amacıyla Makarios’a karşı bir darbe gerçekleştirerek iktidarı kısa süreyle ele geçirmesiyle sonuçlandı.
Kıbrıs’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne kasteden bu hareket karşısında Türkiye, 1960 Garanti Antlaşması çerçevesinde, önce İngiltere’ye ortak müdahale teklifinde bulundu.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan, İngiltere’den olumsuz yanıt gelmesinin ardından, garantörlük hakkını kullanarak ve adadaki Türklerin varlığının tehdit altında olduğunu da dikkate alarak 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekatı’nın başlaması kararını aldı.
Barış Harekatı, sadece Kıbrıs değil, darbecilerin yenilmesiyle yeniden demokrasiye dönen Yunanistan için de yeni bir dönemin başlangıcı olacaktı.
EOKA lideri Nikos Sampson ve Rum Milli Muhafız güçlerinin bir bölümü, 15 Temmuz 1974 tarihinde silahlı darbe girişiminde bulundu. Makarios yönetimini devrildi, Makarios, önce İngiliz üssüne sığınmak ardından adayı terk etmek zorunda kaldı.
Makarios yanlısı Rumlar tutuklandı, bir kısmı öldürüldü. Nikos Sampson, kendisini Cumhurbaşkanı ilan ederken “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”nin kurulduğunu açıkladı.
Bu yaşananlar üzerine Türkiye, 1960 Garanti Antlaşması çerçevesinde diplomatik girişimlerde bulunmaya başladı.
Bu girişimler çerçevesinde, Türkiye’nin o dönemki Başbakanı Bülent Ecevit, görüşmeler yapmak üzere 17 Temmuz 1974’te Londra’ya giderek İngiltere Başbakanı Harold Wilson ile görüşürken ABD’nin özel temsilcisi Joseph Sisco da Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in taraflara itidal tavsiye eden bir mektubu Ecevit’e teslim etti. İngiltere’nin tavrı, Türkiye’yi müdahale kararından vazgeçirmek şeklinde oldu.
Diplomasi çabalarının sonuçsuz kalması üzerine Ecevit, Türkiye’ye döndü ve askeri harekatı başlattı.
Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş, dönemin Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanı olarak görev yapıyordu. Denktaş, 20 Temmuz Barış Harekatı’na ilişkin anılarında harekatın olacağı haberini 19 Temmuz akşam saatlerinde aldığını şu ifadelerle anlattı:
“Saat 19.45… ‘Büyükelçi Asaf İnhan bey aradı, bekliyor’ mesajı aldım… Ne diyecek? Birkaç yüz metrelik mesafe sanki millerce uzun geldi bana… Merdivenleri ikişer ikişer koşarak çıktım…Bayraktarla konuşmasını kesen Asaf bey gülerek ‘Gel bakalım Denktaş bey, beklediğin gün geldi’ dedi. Elime küçücük bir kağıt uzattı. Evet, yarın sabah saat beşte geliyorlar… Başımın uğuldadığını fark ettim…Sarılarak ağlaştık…Geliyorlardı…Kurtulacaktık…Kurtulacaktık…Kurtulacaktık… Barış olacaktı… Makarios’un kanlı oyunu son bulacaktı… Yılların hasreti dinecekti…” (Hatıralar, Toplayış Rauf. R. Denktaş)
Ecevit: “Barış getirmek için adaya gidiyoruz”
Kıbrıs Barış Harekatı 20 Temmuz günü sabahın ilk ışıklarıyla başladı. Türk askeri saat 06.05 sularında adaya ayak bastı.
Havadan ve denizden Kıbrıs’a çıkan Türk askeri, Kıbrıslı Türk mücahitlerle omuz omuza çarpışarak zafer kazandı.
Ecevit harekatı, “Bu harekât milletimize, bütün Kıbrıslılara ve insanlığa hayırlı olsun. Umarım ki, kuvvetlerimize ateş edilmez ve kanlı bir çatışmaya yol açılmaz. Biz aslında savaş için değil, Türklere de Rumlara da barış getirmek için adaya gidiyoruz. Bu karara, ancak bütün diplomatik, politik yolları denedikten sonra mecbur kalarak vardık.” sözleriyle duyurdu.
Kıbrıs Türk halkının özgürlük mücadelesi lideri Rauf Raif Denktaş, o güne ilişkin düşüncelerini şu ifadelerle anlattı:
“Sabah 05.00, Bayrak Radyosu beyanatını vermeye başladı… Sanki rüya alemindeydim… Uçak sesi yok ve birden bire derinden top sesleri… Hemen arkasında Gönyeli ovalarına yağan paraşütler. Etrafa baktım ağlayanlar çoktu… Yere kapanmış toprağı öpenler vardı. Ben de ağlamaktaydım… Avusturyalı irtibat subayı, elimi avucunun içine alarak ‘sizi kutlarım artık kurtuldunuz’ dedi. Hararetle elime sıkıyordu. O da çok duygulanmıştı. Çünkü darbeden sonra başımıza gelecekler hakkında az çok bildikleri vardı. Sıcak bir sesle söylediği, ‘artık kurtuldunuz’ bu sözü hiç unutmayacağım Çünkü o an her Türk’ün düşündüğü aynı şeydi.. Kurtulmuştuk,.. 11 yılın zulmü arkada kalmıştı. 20 Temmuz güneş iyice yükselmekteydi… Radyoda milli marşlar vardı… Biz karargahta BBC ile Rum radyosunu dinleyerek tertibat almıştık… Rum radyosu da milli marşlar çalıyordu”
Kıbrıs Barış Harekatı, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı birliklerin Lefkoşa-Hamitköy-Gönyeli ve Pınarbaşı bölgelerine hava indirme ve Yavuz Çıkarma Plajı’na denizden çıkarma yapmasıyla 20 Temmuz günü başladı.
Türk uçakları 21 Temmuz’da, Rum mevzilerine karşı harekete geçti. 4’üncü Paraşüt Taburu ile birleşen Kıbrıs Türk Kuvvetleri, Lefkoşa Havalimanı ile Kaymaklı bölgesine taarruza başladı. 2’nci ve 3’üncü komando taburları Zeytinlik istikametinde ilerledi.
Harekatın ikinci günü, 3’üncü Paraşüt Taburu’nun taarruzu sonucu Deliktepe düştü. Girne’ye giren Türk birlikleri Lefkoşa’ya yöneldi. Bu sayede Lefkoşa-Girne hattı birleştirildi.
Harekata 22 Temmuz’da son verildi
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin çağrısı üzerine Türkiye, 22 Temmuz saat 17.00’den itibaren harekata son verdi.
ABD ve İngiltere dışişleri bakanlıklarının yetkilileri aracılığıyla Türkiye ile Yunanistan arasında ateşkes anlaşmasına varıldı. Yapılan harekatla Lefkoşa-Girne karayolunun denetim altına alınmasıyla Lefkoşa’nın Türk kesiminin denizle bağlantısı sağlandı. Bunun dışında kalan başta Gazimağusa olmak üzere diğer yerleşim bölgelerinde ise Türklerin güvenliği tam olarak sağlanamadı.
Yunan cuntasının işbaşına getirdiği Nikos Sampson, 22 Temmuz’da Cumhurbaşkanlığından istifa etti. Harekatta 3 gün içinde 57 şehit verildi, 184 asker yaralandı.
Yunanistan’da sivil yönetimin iş başına gelmesinin ardından 25 Temmuz 1974’te Kıbrıs barış görüşmeleri Cenevre’de başladı.
25 Temmuz 1974’te toplanan 1’inci Cenevre Konferansı, 30 Temmuz 1974’te imzalanan Cenevre Deklarasyonu’nu ile son buldu. Deklarasyonda, Yunanistan ve Rumlar tarafından işgal edilen Türk anklavlarının (bölgelerinin) acilen boşaltılması ile adada barışın ve anayasal düzenin yeniden tesisini teminen dışişleri bakanları arasında müzakerelere devam edilmesi öngörüldü.
Öte yandan deklarasyonla Kıbrıs Türk toplumu ile Kıbrıs Rum toplumu olmak üzere iki özerk yönetimin mevcudiyeti ilkesel olarak tanındı.
Türk birliklerinin Kıbrıs’ta yerleşim alanları genişlerken 30 Temmuz’da Cenevre’deki görüşmeler sona erdi. Taraflar ateşkesin sürmesini istemesine rağmen 6 Ağustos’ta takviyeli Rum birlikleri, Girne’nin batı kesiminde saldırı başlattı. Saldırıyı püskürten Türk birlikleri, Rumların ateşkese uymaması sonucu Lapta’yı ele geçirdi.
Cenevre’de ikinci konferans
Taraflar barış koşullarını tekrar görüşmek üzere Cenevre’de ikinci defa bir araya geldi. Görüşmelere Kıbrıs Türk halkı lideri Rauf Denktaş ile Kıbrıs Rum halkı lideri Glafkos Klerides katıldı. Kıbrıslı Türkleri temsil eden heyet, adanın yeni bir Anayasaya ihtiyacı olduğunu, iki kesimli bir federasyon kurularak Türk tarafına yüzde 34 toprak bırakılması gerektiğini belirtti. Rumların ve Yunanistan’ın buna yanaşmaması üzerine 8-13 Ağustos tarihlerindeki konferans sona erdi.
İkinci Cenevre Konferansı görüşmelerinden de bir sonuç çıkmayınca 14 Ağustos’ta “Ayşe tatile çıksın” parolasıyla Kıbrıs Barış Harekatı’nın ikinci aşaması başladı.