Halkın Partisi MYO Üyesi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komitesi Başkanı Özgül Ezgin, TV 2020’de Özlem Çimendal’ın hazırlayıp sunduğu “Güne Merhaba” programının konuğu oldu.
Kadına şiddetin konuşulduğu programda son dönemde yaşanan gelişmeleri ele alan Özgül Ezgin
“Biz kadın daha fazla ezildiği için buradan yola çıkıyoruz ama yer küreye başladığımızda insana, diğer türlere, canlıya cansıza her şeye saygı içerisinde yaşadığımız zaman anlamlı bir noktaya varacağız diye düşünüyorum. Öncelikle cinsiyet eşitliği kavramına bakmak lazım bu kabullenildi mi. Temelinde aslında kelime anlamına yola çıkarsak hayata geldiğimizde, doğduğumuzda biyolojik bir cinsiyetle yola çıkarız. kadın, erkek ve intersex olarak doğarız. Ama içinde yaşadığımız doğaya, coğrafyaya göre bize bir takım şeyler yüklenir. İşte buna biz toplumsal cinsiyet deriz. Yani toplum bizi bir şekilde yoğurup biçimlendirmeye başlıyor. Bir erkek çocuğa neredeyse her şeyi yapma hakkı tanınıyor bizim coğrafyamızda kültürümüzde. Kız çocuğu ise tam tersi daha çok evde olan dış dünyayla bağları kopuk şekilde yetiştirilmeye çalışılan toplumsal rolleri vardır. Bu aslında sadece kadın- erkek değil, geniş bir yelpazeyi de kapsar. Dolayısıyla şiddet boyutuna geldiğimiz zaman bahsettiğimiz unsurlar şiddeti de besleyen unsurlardır. Bir erkeğin kavgaya karışıp geri geldiğinde ikaz almaması aslında o çocuğun yetişme süreci boyunca onda şiddeti normalleştiren bir şeydir. Dolayısıyla toplumsal cinsiyete dayalı şiddet; bizim gibi daha geleneksel, daha muhafazakar, ataerkil dediğimiz ülkelerde daha çok kadın, çocuk ve lgbt üzerinden konuşuluyor. Çünkü normlar daha az görülen insanlardır. Bu sadece bizim topluma has değil, dereceleri bütün dünyada coğrafyasına göre değişir” dedi.
“BM’NİN KADINA ŞİDDETİ ÖNLEMEK İÇİN YAPTIĞI ÇALIŞMALARDA SONUÇ HAYAL KIRIKLIĞI OLDU”
2015 yılında kadına yönelik şiddetin kontrol edilemez noktalara geldiğini hisseden BM’nin ajandasına toplumsal ciddiyet eşitliğini de koyduğuna işaret eden Ezgin “Bunlar 2030’a kadar başarılacak, kadına olan şiddet minimuma inecek, kız çocuklarının eğitime yöneltilecek, erken evlendirilmesi önlenecek gibi detaylı maddelerin olduğu bir ajanda. Bu BM’ye üye olan bütün ülkeler tarafından da imzalandı. Bunun takibi yapılıyor ve her yıl ilerleme raporu sunuluyor. Bu sene Ekim ayında yapılan değerlendirme maalesef çok hayal kırıklığı oldu. Zira şöyle bir saptama var; değil 7 yıl sonra biz yaklaşık 300-400 yıl daha çalışsak ancak bu koyduğumuz hedeflere ulaşabiliriz. Dünya üzerinde kadına şiddet hala devam ediyor, gelişmiş ülkelerde ev içi şiddet var. Global ölçekte baktığımızda kadına, kız çocuğuna, lgbt’ye ya da mağdur olan kesime yönelik şiddet azalma yerine artış gösteriyor. Her beş saatte dünyada bir kadın cinayete kurban gidiyor” şeklinde konuştu.
“SÖZLEŞMELERİN İMZALANMIŞ OLMASI TEK BAŞINA YETMİYOR, ÖNEMLİ OLAN UYGULAMAK”
Bütün ülkelerin bu anlaşmayı imzalamasına rağmen gelinen noktada gerçeklerin görüldüğünü söyleyen Ezgin “Özellikle son on yılda bütün dünyada otoriter rejimler yükselişe geçiyor, muhafazakarlığın arttığını görüyoruz. Bütün bunlar erkeği daha ön plana çıkaran politikalar üreterek bir takım dini inançları, kültürel alışkanlıkları öne sürerek kadının kazanılmış haklarını bile ellerinden almaya çalışıyorlar. Bunun en son örneğini Türkiye’de gördük. İstanbul Sözleşmesi’ni Türkiye Cumhuriyeti aldığı bir kararla feshetti. Bununla ilgili mücadele sürüyor. O sözleşme bizde de var, biz de imzaladık. Biz aynı zamanda Evrensel Çocuk Hakları Kanunu’nu, Kadına Ayrımcılığı Engellemeyi Hedefleyen Sedav’ı da imzaladık. Bunlara rağmen tam tersi uygulamalar yapılıyor. Çünkü sözleşmenin tek başına imzalanmış olmasının bir önemi yok” dedi.
“EVDE AİLE TARAFINDAN ŞİDDET GÖRÜYORSAN ASIL BU DIŞARIDA KONUŞULMALIDIR”
Asıl endişelenilmesi gerekenin raporlarla açıklanan rakamların değil, açıklanmayanların bilinmeyen olayların olduğunu belirten Ezgin “Buz dağının görünmeyen kısmı daha tehlikeli. Mesela ülkemizde kadına şiddetle ilgili 829 arama olmuş. Biz kırsal kesime gidiyoruz, görüyoruz ve hikayeleri dinliyoruz. Bunların raporlandığını sanmıyorum. Bununla ilgili bir çalışma yapmak lazım. Bütün bu istatistiklerin detaylı analizini yapmaya başladık. Bizim gibi toplumların insanlara yüklediği bir inanış vardır; evde olan şiddet evde kalır. Eğer sen evde aile tarafından şiddet görüyorsan bu ailenin sorunudur dışarıda konuşulmaz. Biz de tam burada diyoruz ki “özel olan politiktir.” Asıl konuşulması gereken evdeki şiddettir. Maalesef bizde ne oluyor, kişinin başına çok kötü bir şey geldiği zaman konuşuluyor” şeklinde konuştu.
“ŞİDDET İNSANLIĞIN YERLEŞİK HAYATA GEÇTİĞİNDEN BERİ VAR”
Son günlerde şiddet, taciz ve tecavüz olaylarının artmasıyla ilgili de açıklamalarda bulunan Özgül Ezgin “Bunlar hep vardı ama sosyal medya kullanımı arttığı için daha çok ve çabuk ortaya çıkmaya başladı. Yeni nesil bu konuda biraz daha cesaretli. Şiddet insanlığın yerleşik hayata geçtiğinden beri hep vardı. Güney Kıbrıs’tan örnek verecek olursak; geçenlerde Limasol’da bir cinayet işlendi zanlısı Türk olduğu söyleniyor. Daha önce beş tane kadının toplu halde cesedi bulundu ve seri katil tarafından yapıldığı ortaya çıktı. Ülkeye gelen kadınlara önce tecavüz edip sonra öldürüyor. Sonrasında sayısı arttı, aralarında çocuklar da vardı. Yine bir süre önce toplu bir tecavüz yaşandı, toplum ayağa kalktı, daha sonra kız iddiasını geri çekti konu kapandı. Topluma dayalı şiddet maalesef ciddi oranda artıyor” dedi.
“SİYASETTE ERKEĞE KOTA YOKKEN KADINA NEDEN KOTA VAR?”
Kadının toplumdaki yerinde bir yere kadar izin verildiğini ama daha sonra durdurulduğunu belirten Ezgin “Bu toplumun her kesiminde böyle, evde, işte ailede. Siyasette de durum aynı. Siyasette kadınlar için bir kota olması bizim için aslında sevinecek bir durum değildir. Neden erkeğe kota yokken, kadın kotayla seçimlere girmek zorunda. Dolayısıyla şiddet yelpazenin en ucu. Yelpazeye dağıtılacak bir sürü şiddet türü vardır. Şiddet sadece fiziki değildir” şeklinde konuştu.