Fahri Zihni, Cyprus Mail’e yazdı: “Kıbrıslı Türklere uygulanan 60 yıllık ambargolar kindar ve adaletsiz”
İngiltere Kıbrıs Türk Dernekleri Konseyi’nin (CTCA UK) eski Başkanı Fahri Zihni, Kıbrıslı Türklere 60 yıldır uygulanan ambargoları “kindar ve adaletsiz” olarak nitelendirerek, bu ambargoların Kıbrıslı Rumlar da dahil kimseye bir faydası olmadığını vurguladı.
Zihni, Cyprus Mail gazetesinde yayımlanan makalesinde, Kıbrıs Rum yönetimlerinin kararlı bir şekilde devam ettirdiği bu politikanın, Kıbrıslı Türklerin gelecekte bir “birleşme olması durumunda” adalet ve eşitlik açısından neler bekleyecekleri konusunda inanç kaybına neden olduğunu kaydetti.
Kıbrıs Rum hükümetinin politikalarını gözden geçirmesi gerektiğini söyleyen Fahri Zihni, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletlere de “insan hakları ihlallerini ortadan kaldırmak üzere hareket etme çağrısında bulundu.
– “Ambargolarda amaç nedir, kime ne yararı olmuştur?”
Fahri Zihni, Kıbrıslı Türklerin maruz kaldığı sosyal ve ekonomik ambargoları ele aldığı yazısında, birbirini izleyen Kıbrıs Rum yönetimlerinin kararlı ve maliyetli eylemleri sonucunda uygulanan ambargoların 60’ıncı yılına girildiğine dikkat çekerek, “Amaçları nedir ve tüm bu süre zarfında Kıbrıs Rum toplumu da dahil olmak üzere kimlere ne kazandırmışlardır?” diye sordu.
1974’e kadarki dönemde Kıbrıslı Türklerin yaşadıklarına ışık tutmak amacıyla, Pierre Oberling’in “Bellapais’e Giden Yol” adlı kitabındaki verilere işaret eden Zihni, 1963-64 yıllarında Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasındaki çatışmaların ardından 25 bin Kıbrıslı Türk’ün mülteci durumuna düştüğünü, 23 bin 500’ünün işsiz kaldığını, Birleşmiş Milletler (BM) raporuna göre Kıbrıslı Türklerin yüzde 50’sinin “sefil duruma” düştüğünü kaydetti.
Zihni, ardından Rumlar tarafından Kıbrıs Türk yerleşim yerlerine uygulanan ambargo ve malzemelerin ablukaya alındığını, BM güçleri tarafından halkın bir kısmının açlıktan ölmek üzere olduğu anlaşıldığı zaman ise her bir kişi için “asgari kalori” baz alınarak bazı temel gıda maddelerinin geçişine izin verildiği belirtti.
Gıda malzemelerine ilişkin kısıtlamaların gevşetildiği ancak, çimento, lastik, yakıt, çorap, yangın söndürücü gibi “stratejik malzeme” olarak kabul edilen ve askeri amaçlarla kullanabilecek malzemelere engellerin devam ettiğini ifade eden Zihni, bu kalemlerin engellenmesiyle Kıbrıs Rum tarafının askeri kapasitesiyle yarışmanın imkansız kılındığını ve tüm ekonomik faaliyetlerin durdurulmasının sağlandığını anlattı.
– “Rum yönetiminin stratejisi, mevcut tüm sorunları ‘işgale’ bağlamak üzerine kurulu”
Ekonomik engellerin yanı sıra sportif, sosyal ve kültürel ambargoların da bu yıllarda devam ettiği ve serbest dolaşımın zor hale getirildiğini aktaran Zihni, BM Genel Sekreteri U Thant’ın “yasaklı malzeme” bulmak için Kıbrıslı Türklere yapılan “yakın fiziksel aramalar ve uzun sorgulamalar” olduğuna yönelik gözlemlerini paylaştı.
“Bugün Kıbrıs Rum yönetiminin uluslararası iletişim stratejisi, dışarıdakilere Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumların 1974 olaylarına kadar mutlu bir şekilde bir arada yaşadıkları izlenimini vermek ve mevcut tüm sorunları ‘Türk işgaline’ bağlamak üzerine kuruludur” diyen Zihni, halbuki birçok Kıbrıslı Türk’e göre Kıbrıs’ın 1974’te değil, 64-74 yılları arasında coğrafi, etnik, idari, sosyal, siyasi ve ekonomik olarak bölündüğünü vurguladı.
Bu dönemde adaya gelen turistlerin de Kıbrıslı Türklerin, şu anda yüzölçümün sadece yüzde 5’ine tekabül eden yerleşim yerlerinde kısıtlı, sefil yaşam koşullarından haberdar olmadığını ve gördüklerinde “şok olduklarını” aktaran Fahri Zihni, “Bunu o ‘umutsuzluk döneminde’ 100 bin Kıbrıslı Türk ile birlikte yaşadığım tecrübelerime dayanarak söylüyorum.” dedi.
– “Kıbrıslı Türk takımların maç yapamamasının nedeni de Rum yönetiminin perde arkasındaki ‘akıllı politikaları’”
Fahri Zihni, söz konusu ağır kısıtlamaları, Genel Sekreter U Thant’ın “Kıbrıs Hükümetinin askeri harekat yerine ekonomik baskı yoluyla olası bir çözüm arayışı” olarak değerlendirdiğini de aktardı.
1964 yılının Mart ayında BM’nin; Kıbrıs’taki Türk ve Rum halklarının Cumhuriyet’in iki eşit kurucu üyesi olduğunun ve Kıbrıslı Türklerin çatışmanın açık ara “asıl” mağdurları olduğunun, BM’nin rolünün ise iki kurucu üye toplum arasında bir tampon görevi görmek olduğunun farkında olması gerektiğini kaydeden Zihni, buna rağmen BM’nin, Kıbrıslı Türklerin rızası olmadan ve “keyfi” ve “absürt” bir şekilde aldığı 186 sayılı kararında, sadece Kıbrıslı Rumlardan oluşan meclise Kıbrıs’ın (meşru) hükümeti olarak atıfta bulunduğunu belirtti.
Zihni, “Daha da kötüsü, BM, güçlerini, sadece Kıbrıslı Rumlardan oluşan hükümetin kontrolü altına sokmuştur ve bu durum bugün de devam etmektedir.” ifadelerini kullandı.
1974’teki trajik olayların ardından Kıbrıs Rum Hükümetinin, Kuzey’in diğer ülkelerle ticaretini, sosyal, kültürel ve sportif bağlantılarını yasal zorluklar yoluyla engelleme çabalarını sürdürdüğünü ve bunu BM’nin 186 sayılı kararı sayesinde çok rahat bir şekilde yaptığını anlatan Zihni, şöyle devam etti:
“Kıbrıslı Türkler o dönemde ve halen uluslararası spordan dışlanmışlardır. Kıbrıslı Türk futbol kulüpleri 1955’te karma takımlardan oluşan Kıbrıs Futbol Federasyonu’ndan ihraç edildiler ve kendi federasyonlarını kurdular.
Kıbrıs Anayasası’nın 87. maddesi, Cemaat Meclislerinin her bir toplum için ayrı hayır ve spor vakıfları uygulama yetkisi olduğunu belirtir. Futbol federasyonları ve kulüpleri, devletin organları olmadığından, bireysel Kıbrıslı Türk takımlarının neden Filistin ve Tayvan gibi kendi federasyonları aracılığıyla FIFA ve UEFA kuralları altında maç yapamadığının Kıbrıs Rum yönetiminin perde arkasındaki akıllı politikalarının bir sonucu olmasından başka bir şekilde açıklamak mümkün değildir.”
– “Hareket geçmenin zamanı gelmiştir”
Fahri Zihni, Kıbrıslı Türklere yönelik 60 yıldır devam eden ambargoların, herhangi birine bir yararının olmadığının altını çizerek, aksine bu “kindar politikanın” Kıbrıslı Türklerin zihinlerinde, gelecekteki ‘birleşik bir Cumhuriyette’ adalet ve eşitlik açısından neler bekleyebileceklerine dair inanç kaybına neden olduğunu savundu.
Zihni, makalesini “Kıbrıs Rum hükümetinin bu politikayı gözden geçirmesinin, AB ve BM’nin de bu ciddi insan hakları ihlalini ortadan kaldırmak üzere harekete geçmesinin zamanı gelmiştir” ifadeleriyle sonlandırdı.