“Gazetecilik Suç Değildir” paneli yoğun katılımla gerçekleşti
Basın Emekçileri Sendikası’nın ‘Gazetecilik Suç Değildir’ başlıklı paneli dün akşam yoğun bir katılım ile gerçekleşti. Basın-Sen Lokali’nde saat 19.00’da başlayan panelde Basın Emekçileri Sendikası Avukat Cansu Nazlı ve Barolar Birliği Başkanı ve Ali Kişmir’in avukatı Hasan Esendağlı konuşmacı olarak yer aldı. Çağdaş Öğüç’ün moderatörlüğünde gerçekleşen panelde, tadil edilmesi gereken yasalar ve Basın-Sen Başkanı Ali Kişmir’in 6 Ekim’de başlayacak olan dava süreci ile ilgili bilgilendirme de yapıldı.
Kişmir: Destek veren herkese teşekkür ederim
Panelin başında konuşma yapan Basın-Sen Başkanı Ali Kişmir, panele katılım sağlayan ve kendisine destek veren tüm yurttaşlara teşekkür ederken, dava sürecini üstlenen Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı ve Basın-Sen Avukatı Cansu Nazlı’ya da teşekkürlerini sundu. Kişmir açıklamasında imza kampanyasını başlatan Bağımsızlık Yolu’na ve yasa değişiklik önerisini
Meclis’e sunan Cumhuriyetçi Türk Partisi’ne de teşekkür etti.
Nazlı: Gazetecilerin özgürce haber yapmasının önünde fiilen engeller var
Basın emekçilerinin güvencesiz çalışma koşullarından dolayı işverenin iki dudağı arasında çalıştığını ifade eden Basın-Sen Avukatı Cansu Nazlı, bazı yasalar aracılığıyla, basın emekçilerine getirilen Ceza davalarıyla gazetecilerin özgürce haber yapmasının, yorumlarını paylaşmasının önünde fiilen engeller bulunduğunu ifade etti.
Halkın, düşünce ve ifade özgürlüğü ile ilgili hassasiyeti ve basın özgürlüğünü içselleştirmesinin en büyük avantajımız olduğunu da belirten Nazlı, güncel dava süreçleriyle ilgili katılımcılara bilgi de verdi.
Nazlı sözlerini şöyle sürdürdü:
‘’Mahkemelerimizin hak ve özgürlüklerden yana olan tutumu, mahkemelerin özellikle son yıllarda ürettiği içtihatların basın ve düşünce/ifade özgürlüğünü koruyucu nitelikte olması da diğer güçlü yönlerimizdendir. Basın-Sen oldukça kısıtlı imkanlara sahip bir sendika olmasına rağmen, son bir yılda 20’ye yakın basın emekçisine adli yardım sağladık. Örgütlülüğün getirdiği bir avantajla, bu mesleği hali hazırda zorla yapan basın emekçilerine, sendika mesleğini devam ettirebilmek için teminat
pozisyonundadır.’’
‘’Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunun yasadan kaldırılması gerekiyor’’
Zem ve kadihin bir suç olmaktan çıkarılması gerektiğini ifade eden Nazlı, hakaretin elbette hukuka aykırı bir durum olduğunu ancak bunun mahkemelerdeki dava yolunun sivil olarak sürdürülmesi gerektiğini savunduklarını ifade etti.
Örneklerle konuyu açıklayan Nazlı, Ersin Tatar’a yönelik hakaret sayılabilecek demeçlerin yurttaşa yönelik bir hukuki bir prosedürü olmaması gerektiğini söyleyerek bu durumun, hukuk mahkemelerinde zem kadih biçiminde olması gerektiğini ve Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunun yasadan kaldırılması gerektiğini söyledi.
Yasadışı Cemiyeti Savunma ve Teşvik suçlarının da ceza yasasında bulunduğunu ifade eden Nazlı, toplumda, elinde kitap bulundurduğu için yargılanan kişiler olduğunu hatırlattı. Nazlı, bu durumun, toplumsal muhalefetin sesini kısmak için kullanıldığını ve insanların sesinin kısılmasının önün açıldığını söyledi.
Esendağlı: İfade özgürlüğü hakkı garanti altına alınmaksızın, özgür bir ülke ve demokrasiden söz edilemez
Avrupa İnsan Hakları içtihatlarının ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğünü koruma altına aldığını belirten Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı ise bu konuda içtihattan çıkan ve yaygınlaşan prensibin, bağımsız ve tarafsız mahkemelerin koruması altında olan geniş kapsamlı bir ifade özgürlüğü hakkı garanti altına alınmaksızın, özgür bir ülke ve demokrasiden söz edilemeyeceğini söyledi.
AİHM içtihatlarına göre, toplumca tanınmış kişilerin, normal vatandaşlara oranla daha fazla eleştiriye maruz kalmaya göğüs germeleri gerektiğinin söylendiğini de ifade eden Esendağlı, sıradan insanlara göre şeref ve haysiyete yönelik hakaret teşkil edilebilecek bir sözün toplumca tanınmış kişiler tarafından sıradan kabul edilebilmesi gerektiğine yönelik içtihat olduğunu da kaydetti.
‘’Sivil mahkemede yargılanacağız’’
Aynı zamanda Basın-Sen Başkanı Ali Kişmir’in avukatlığını da üstlenen Esendağlı, Kişmir’in davası ile ilgili olarak şunları söyledi:
‘’Askeri Suç ve Cezalar Yasası’nın 26’ncı maddesine göre, Güvenlik Kuvvetleri’nin manevi şahsiyetini tahkir ve tevkif eden kişilere 10 yıla kadar hapis cezası verilebileceği söylenebiliyor. Tamamen askeri suç ve ceza kapsamında düzenlenen bir maddedir. Biz şu anda Lefkoşa Kaza Mahkemesi huzurunda ilk soruşturma aşamasında, Ağır Ceza Mahkemesi’ne havale edilip edilmeyeceğine karar verilen bir aşamadayız. Yani sivil bir mahkemedeyiz. Normalde Askeri Suç ve Cezalar Yasası’nı yargılama yetkisi Askeri Mahkeme’dedir ancak sivil kişilerin işlediği bazı suçların sivil mahkemede görülmesine yönelik bir istisna madde var. Bize yöneltilen suç iddiası da bu istisna kapsamında değerlendirildiği için sivil mahkemedeyiz.’’
Davanın açık bir dava olduğu için söyleyeceklerinin dava özelinde kısıtlı olmak zorunda olduğunu da ifade eden Esendağlı, askeri suç ve ceza olarak tanımlanan bazı fiillerin siviller tarafından işlenebileceğini de düzenleyen yasa olduğunu belirterek, bu yasa maddesiyle işlenen suça da 10 yıla kadar hapislik öngören bir madde olduğunu kaydetti.
Esendağlı, 2023 yılında bir gazetecinin bu maddeden dolayı yargılandığını ifade ederek, Ali’ye dava getirilmek amacıyla yapılan taramada bu yasa maddesinin bulunduğunu kaydetti.
‘’Devletin de GKK’nın da manevi kişiliği yoktur. Bunlar kurumdur’’
Esendağlı konuyla ilgili sözlerine şöyle devam etti:
‘’Devletin manevi kişiliği yoktur. Güvenlik Kuvvetleri’nin de manevi kişiliği yoktur. Bunlar kurumdur. Belli görevleri yerine getirmek üzere oluşturulmuş, anayasal teşkilatlarla oluşturulmuş kurumlardır.
Bunların manevi kişiliği olmaması gerekir. O menfaatlerin eğer yasama organı, ülke siyasetine yön veren irade kurulması gerektiğini düşünüyorsa da, bahsetmiş olduğumuz enstrümanlarla, insanların hapislik tehditi altında yargılanmaksızın uygulanacak enstrümanlarla korunabileceği noktasına gelmemiz gerekirdi. Şimdi bir gazeteci, böyle bir maddeyi ihlal ettiği gerekçesiyle ağır ceza
mahkemesi kapsamında 10 yıl hapis istemiyle yargılanmak isteniyor. Bu noktadaki mücadele ve yasama organında yapılan hareket çok değerlidir. Bizim de önümüzde yapmamız gereken bir dava var.
Felsefi olarak buna karşı çıkmak başka bir şeydir ama ben de davayı teknik yönden incelemek durumundayım. Oluşturacak diğer müdafaalar maksatlarıyla ilginç bir dava olacağını söylemem gerekir. Güvenlik Kuvvetleri’nin manevi kişiliği dediğimiz kavramın tahkir ve tezhip edildiği iddiası vardır. Dolayısıyla GKK’nın manevi kişiliğinin mahkeme önünde somut bir şekilde izah edilmesi
gerekecektir. Benim aklıma oturmayan bir tanım bu. Ceza yargılaması çok önemli bir yargılamadır. Özellikle ispat külfeti bakımından savcılığa çok ciddi külfet getiren bir yargılamadır. Bir suçun işlendiğini tüm olgularıyla, unsurlarıyla makul şüpheden ari bir şekilde ispat edilmesi gerekir. Öte yandan, yasa GKK’nın manevi bir kişiliği olduğunu söylüyorsa, bunun olmadığını söyleyebilir misiniz
bir soru işaretidir.’’
‘’İlgili yazıda, asker ve GKK sözü hiç geçmemektedir’’
Kamuoyunda ‘Ali, Beyaz Ev’e Genel Ev dedi ve o yüzden yargılanıyor’ şeklinde bir önyargı olduğunu da söyleyen Esendağlı, yazıya bakıldığı zaman, metinde böyle bir şey söylenmediğini ve bu yönde bir ima bulunmadığını kaydetti. Yazıda, asker ve GKK sözünün hiç geçmediğini de belirten Esendağlı, yazının ilk cümlesini de okudu.
İlgili yazıda geçen ifadeler şöyle:
Ankara’nın, son olarak siyasetimize ayar vermek için bazı UBP’li vekilleri çağırdığı yerin adı “Beyaz Ev” olabilir ancak siyasetimizi getirdiği konum açıkçası “Genel ev”dir!..
Esendağlı yazı ile ilgili ise şunları kaydetti:
‘’Özne, nesne ve fiili böldüğünüzde adı geçmeyen GKK’dan bahsedilmediği, Beyaz Ev’e Genel Ev demediği ortadadır. Ankara’ya ülke siyasetini getirdiği konumun genel ev konumu olduğunu söyleyen ve eleştiri getiren bir yazıdır. Bu yazı, başka konularda yargılama konusu yapılabilir mi bilemem, ama askeri suç ve cezalar yasasında tanımlanan maddeye baktığım zaman bu maddenin GKK ile olmadığını, GKK’ya ait bir binaya Genel Ev dense bile bu manevi şahsiyetini zedeler miydi, tartışmasına girmeksizin, bunu söylemediğini görebiliyoruz. Bir gazeteci bir eleştiri yapıyor ve yaptığı eleştiriden dolayı Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. Burada kalmamız gerekiyordu. İtham edilen suç ile olgu olarak tarif edilen tafsilatının çok fazla uyuşmadığı gibi bir durum da söz konusudur.’’