İran’da bir ayı aşkın süredir kan ve gözyaşı akıyor
Sokaklardan ayrılmayacaklarını söyleyen göstericiler, “Biz savaşın çocuklarıyız, savaş ki savaşalım”, “kadın, yaşam, özgürlük”, “kazanana kadar savaş”, “korkmayın, hep birlikteyiz”, “İslami hükümet istemiyoruz”, Hamaney’e ölüm” şeklinde Tahran yönetimi aleyhine sloganlar atıyor.
Gösterilerin sürdüğü İran’da son olarak siyasi mahkumların tutulduğu cezaevi olarak bilinen Evin Hapishanesi’nde çıkan olaylarda 8 kişinin hayatının kaybettiği, onlarcasının da yaralandığı öğrenildi.
İnsan hakları örgütlerine göre protestolarda şimdiye kadar 10’larca çocuk ve kadınların da içinde olduğu 240’tan fazla kişi hayatını kaybetti.
Şiddet olaylarından “yabancı istihbarat servislerini” sorumlu tutan Tahran, güvenlik güçlerinin protestocuları öldürdüğü iddialarını reddediyor.
Protestocular hedef gözetilmeksizin öldürülüyor
Özellikle sosyal medyaya yansıyan görüntülerde de polisin müdahale sırasında göz yaşartıcı, plastik mermi ve benzeri mermiler kullandığı açıkça görülüyor.
Ancak yerel kaynaklar, İran güvenlik güçlerinin protestocuları hedef gözetmeksizin öldürdüğü görüşünde.
Ayrıca kaynaklar, gösterilerin başladığı tarihten bu yana binlerce protestocunun gözaltına alındığını ve birçoğundan haber alınamadığını aktarıyor.
Kan ve gözyaşı akmaya devam ettikçe gösterilerin kolay kolay bitmeyeceği ifade ediliyor.
Ülkede protestoların uzun sürmesi akla Ayetullah Humeyni liderliğinde 1979’da gerçekleşen İslam devrimini hatırlattı.
Peki, kadınların öncülüğünde başlayan gösteriler yeni bir devrime yol açar mı?
“Rejim değişikliği gibi bir dönüşüm öngörmüyorum”
Independent Türkçe’ye konuşan İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Koordinatörü Bilgehan Alagöz, kadınların sorunuyla başlayan hareketin geldiği noktanın önemli olduğu görüşünde.
Şimdiki protestoları öncekilerle kıyaslayan Alagöz, “Bunu değişime götüren, bir eylem türü olduğunu görmüyorum” dedi.
2019’daki benzin zamları gösterilerini örnek gösteren Alagöz, “O zaman daha katı kurallar, daha baskın bir kontrol vardı. Şimdikini o eylemlere kıyasladığımızda o denli şiddet ve baskı uygulamadığını, zaman zaman kapatsa da interneti kısmen açık tuttuğunu görüyoruz” diye konuştu.
Rejim değişikliği gibi bir dönüşüm öngörmediğinin altını çizen Alagöz, şöyle devam etti:
“Protestolar bazı alanlarda karakter değişimine uğradı. Kadınlardan ziyade başka grupların da ön plana çıktığını görüyoruz. Olayların yakın zamanda altına alınacağını düşünüyorum ama bu sorunların ötelenmesi anlamına geliyor. Sorunların köküne inilmediği için illa ilerleyen zamanlarda İran’da yine benzer sebeplerle yine protestolar görebiliriz.”
“Ne yazık ki İran’da ortaklaşmış bir muhalefeti göremiyoruz”
Kadın hakları aktivisti ve hukukçu Hülya Gülbahar, tarih boyunca kadınların sosyal eylemlerde her zaman en ön saflarda yer aldığını söyledi.
Gülbahar’a göre İran’daki kadınların isyanı ve direnişi iktidarı tehdit eder boyuta gelmesinde İslam Cumhuriyeti denilen Şii dini uygulamaların kadıları baskı altında tutma politikasının rolü var. Bu yüzden direniş dünya kadınlarından büyük dayanışma görüyor.
İran, Türkiye’deki Gezi, ABD ve İspanya’daki öfkeliler hareketi gibi toplumsal hareketlerin iktidar değişikliğine yol açabilmesi için örgütlü ve iktidarı almaya hazır bir muhalefetin olması gerektiğine vurgu yapan Gülbahar, “Ne yazık ki İran’da ortaklaşmış bir muhalefeti göremiyoruz. Devletler ve yöneticileri Tahran rejiminin protestocu halka yönelik cinayetlere varan saldırıları karşısında sessiz. Halk yerine devlet ile dayanışma göstermeleri iktidar değişikliğine yol açma ihtimalini zayıflatıyor” ifadelerini kullandı.
“…bir sonraki direnişin tohumlarını içinde barındırıyor”
Dünyadaki demokratik muhalefetin tekrar yeni bir enternasyonalizm tanımı ve uluslararası dayanışmayı örgütlemenin biçim ve kavramlarını tartışmaya ihtiyaç olduğuna ifade eden Gülbahar, şunları kaydetti:
Bütün iktidarlar halktan gelen her türlü muhalefeti ‘dış güçler’ söylemiyle geri püskürterek kendi taraftar kitlelerini etraflarında tutmayı başarabiliyor. Türkiye kadın hareketi uluslararası dayanışma konusunda bugün dünden daha tecrübeli ve İran’daki kadınlarla dayanışmak için ülkenin dört bir yanında çırpınıyor. Ama bu yeterli değil. Sadece Türkiye değil, dünyanın her yerindeki politik güçlerin İran halkının yanında yer alması lazım. İçerdeki muhalefetin birleşik olmaması, İran halkının direnişinin başarıya ulaşmasını engelliyor. Ama her direniş bir sonraki direnişin tohumlarını içinde barındırıyor ve tecrübeler başarının yollarını hazırlıyor.
“Her rejim değişebilir”
İnsan hakları aktivisti hukukçu Zeynep Kolaçağış da başörtüsünü zorla çıkarana karşı olduğu gibi zorla taktırana da karşı olduğunu belirtti.
İran’daki gösterilerin şirazeden çıktığını, hem devletin yanlış yaptığını hem de eylem türünün yanlış olduğunu kaydeden Kolaçağış, “Bu iç çatışmaya gitmemeli. Müslümanların 21. yüzyılda barış dilini konuşması gerekir” dedi.
Hangi ülkede olursa olsun sanıldığı kadar rejim değişikliğinin zor olmadığını aktaran Kolaçağış, “Önemli olan rejimi değiştirecek donedir. Bugün değişti diyelim. Yarın değişen o rejimi sürdürebilecek kadar insan yapısı, nitelik ve kalite var mı? Ayrıca 1979’da rejim değişti de ne oldu? 1990’larda insanlar o rejimden nefret etmeye başladı. Önemli olan o toplumda yaşayan insanları değiştirip, dönüştürmek. İnsan değiştikten sonra her türlü rejim değişebilir. Daha geçen sene Amerika’da senatoyu bastılar” değerlendirmesinde bulundu.
“Devlet yaşamsal hakka karışamaz”
İnanların artık eskisi gibi devletin her dediğini kabul eden insanlar olmadığını ve yöneticilerin bunu anlaması gerektiğine dikkati çeken Kolaçağış, “Evet, devletle ekonomi, sağlık ve güvenlik alanında bizlerle ilgili düzenlemeleri yapma hakkı verdik ve sözleşme yaptık ama hiçbir zaman yaşamsal haklarımızı kullanma hakkını devlete teslim etmedik. Dolayısıyla rejim çok kolay değişir ve bu bir rüzgardır. Bugün sağa, yarın sola değişir” diye konuştu.
“Dünyada kadınların daha çok itiraz ettiğini görüyoruz” diyen Zeynep Kolaçağış, şunları söyledi:
Çünkü kadınların binlerce yıldır kendilerini ispat etme, yok sayılmadan geldikleri için kendilerini ispat etme, var olma kaygıları var. Bu yüzden daha çok okuyorlar, daha çok çalışıyorlar, daha çok gayret ediyorlar. İran’daki olay da biraz bunun gibi ve kadınlar üzerinden yürüyor. ‘İnansanız da inanmasanız da başınızı örteceksiniz’ demek kadar saçma bir şey olmaz. Başörtüsü için yıllarca beklemiş biri olarak söylüyorum. 2 dersten 11 yıl bekledim. Hiç kimsenin zorla başını örtemezsiniz. Böyle bir şey yok. Bunun için bedel ödedim, hala ödüyorum ama bunu zorla yaptıramazsınız. İster devlet ister de ebeveyn olun, fark etmez. Allah bile zorla yapılan ibadeti kabul etmiyor.”