Kıbrıs Türk Barolar Birliği, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle açıklama yaptı.
Kıbrıs Türk Barolar Birliği’nin açıklaması şöyle:
”8 Mart dayanışmadır, haklarımıza sahip çıkma günüdür”
8 Mart tarihsel geçmişten bugüne kadar, toplum içindeki ataerkil ayrımcılık ve şiddete karşı, adaleti ve eşitliği sağlamak için yürütülen mücadelenin sembol günüdür.
Tüm dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de, gerek sosyal gerekse ekonomik alanda, kadınlar ciddi hak ihlâlleri ile baş etmek zorunda kalıyorlar. Yasalarımıza göre pek çok ilerleme kat edilmiş olmasına rağmen (ki yeterli değildir), uygulamada ve toplumsal algıda hâlâ kalıplaşmış rollere hapsedilen kadınlar, ayrımcılıkla yüz yüze bırakılıyor.
Yaklaşık iki buçuk senedir hüküm süren pandemi neticesinde, var olan sorunlar daha da belirginleşti. Kadınlar erkeklere oranla daha kolay işten çıkarıldı, yoksullaştı ve bunun sonucu olarak ekonomik şiddete açık hâle geldiler. Cam tavan dediğimiz, kadınların yönetici kadrolarına getirilmesindeki görünmez engeller ve mobbing (bezdirme) uygulamaları yoğunluğunu arttırdı. Buna rağmen özellikle mobbinge ilişkin somut yasal düzenlemelerin olmaması, mücadele ederken zorluklarla karşılaşılmasına neden oldu ve oluyor.
Nüfusumuzun yarısını oluşturan kadınlar, ne yazık ki aynı oranda eğitim, istihdam olanaklarına sahip değil. Yönetim mekanizmalarında, siyasal yaşamda ve karar alma organlarında eşit şekilde temsil edilmemektedirler.
Ayrıca ücretsiz hukuki destek (adli yardım) konusundaki eksikleri de belirtmek gerekiyor. 2018 yılında beri, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dairesi (TOCED) – Aile Yasası dayanağıyla, K. T. Barolar Birliği ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı arasında imzalanan protokol gereği, şiddete maruz kalan ve yoksul kadınlara aile davaları kapsamında adli yardım sunuluyor. Ama son zamanlarda, devletin bu konuya daha fazla bütçe ayırmak istemediği için keyfi elemeler yaptığını gözlemliyoruz. Keza TOCED’in 2014 yılından beri teşkilatlandırılmamış olması da, idarecilerin kadınların güçlenmesine yönelik gereken hassasiyet ve iradeye sahip olmadığını kanıtlıyor.
Devlet bütçesi incelendiğinde, şiddetle mücadelede en önemli araçlarda olan sığınmaevi kurulmasına, kadın istihdamının arttırılmasına ve kadınların ekonomik güçlenmesine yönelik hiçbir kalemin ayrılmadığını görmek de sorunlara dair bakış açısını kanıtlamaktadır.
2011 yılında oybirliği ile İstanbul Sözleşmesi’ni, 2014 yılında TOCED Yasası’nı mevzuata dahil eden siyasi iradeye bundan sonraki süreçte:
*Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması,
*Yeni nesillerin eşitlik algısı ile yetiştirilmesi için müfredatta dönüşüme gidilmesi,
*Kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve
*Kadınların her türlü alanda güçlenmesine imkan yaratacak adımları atması gerektiğini hatırlatıyoruz.
Özellikle son zamanlarda, dini referanslı dayatmalar neticesinde, kadınların birey olarak değil de aile içindeki bir nesne konumuna hapsetmeye çalışan, hak ve özgürlükler yerine soyut manada aile güzellemesi yapan yaklaşımlara karşı, insan haklarında dayalı hukuki dayanakları savunmaya devam edeceğimizi de ayrıca belirtmek isteriz.