Kuzey Kıbrıs’ta sezaryen araştırması
Kuzey Kıbrıs’ta yapılan bilimsel bir araştırmada, sezaryenle doğum oranının yüzde 72.5 ile Dünya Sağlık Örgütü’nün öngördüğü orandan yaklaşık 7 kat fazla olduğu ortaya çıktı. 2 bin 836 kadınla yüz yüze görüşülerek yapılan araştırmanın sonucuna göre Kuzey Kıbrıs, sezaryen doğumlarda Avrupa’daki en yüksek orana sahip ülke…
Oxford Üniversitesi, Doğu Akdeniz Üniversitesi ve Kıbrıs Kadın Sağlığı Araştırma İnisiyatifi Derneği’nden (KISAD) araştırmacıların katkılarıyla Kuzey Kıbrıs’taki sezaryen doğum ve emzirme oranlarını inceleyen ilk kapsamlı çalışma, geçen hafta Plos One dergisinde yayımlandı.
KISAD Başkanı ve Kadın Sağlığı Araştırma (KISAA) İnisiyatifi’nin yürüttüğü çalışmanın baş araştırmacısı Dr. Nilüfer Rahmioğlu Ramiz, KISAD Bilim Komitesi Üyesi Yrd. Doç. Dr. Filiz Yarıcı araştırmayla ilgili TAK’a yaptıkları açıklamada, bu çalışmada derneğin araştırma projesi kapsamında toplanan verilerin kullanıldığını söyledi.
KISAA çalışmasında, Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan kadınların sağlık istatistiklerini belirlemek, geleceğe yön verecek veriye dayalı sağlık stratejileri geliştirilmesine destek vermek ve topluma özgü araştırmalar yapmak amacıyla, Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan 18-55 yaş aralığında toplumu temsil eden 7 bin 464 kadından oluşan bir örneklem oluşturuldu. Araştırmada kadın sağlığıyla ilgili farklı verilere de ulaşılacak.
Kuzey Kıbrıs’ta sezaryen doğum ve emzirme oranlarını inceleyen çalışmada, ülkede yaşayan ve 1981-2017 yılları arasında doğum yapmış 2 bin 836 kadına yer verildi.
1981’de yüzde 11.1, 2017’de yüzde 72.5
Sonuçlara göre, sezaryenle doğum oranı 1981’de yüzde 11.1’ken, 2017’de bu oran yüzde 72.5’e yükseldi.
Sezaryen oranı 24 yaş üstü kadınlarda, eğitim seviyesi yüksek kadınlarda, prematüre doğumlarda ve hamilelik öncesi doğum tedavisi gören kadınlarda daha yüksek.
Dünya Sağlık Örgütü’nün sezaryen oranının yüzde 10 ile 15 arasında olmasını önerdiğini bildiren araştırmacılar, City University London’daki araştırmacılar tarafından yayımlanan başka bir araştırmanın, sezaryen oranlarının Avrupa ülkeleri genelinde arttığını ortaya koyduğunu kaydetti. Bu yayında, Avrupa’da en yüksek sezaryen oranının yüzde 52 ile Güney Kıbrıs’ta ve hemen ardından onu yüzde 25 ile takip eden İtalya’da olduğunun paylaşıldığını ifade eden araştırmacılar, en düşük oranların ise yüzde 6.6 ile Finlandiya’da, yüzde 7.7 ile Hollanda’da ve yüzde 6.6 ile Norveç’te saptandığını belirtti.
Avrupa’da en yüksek sezaryen oranı Kuzey Kıbrıs’ta
Araştırmacılar, “Bu sonuçlar, bizim toplumumuzda görülen yüzde 72.5 sezaryen oranının öngörülen orandan yaklaşık olarak 7 kat fazla olmakla beraber, Avrupa’daki en yüksek oranın da bizim toplumumuzda olduğunu gösteriyor.” dedi.
Çalışmanın baş araştırmacısı Dr. Nilüfer Rahmioğlu Ramiz, sezaryen doğumların, ameliyathane ortamında ve cerrahi prosedürler altında gerçekleştirilen bir doğum yöntemi olduğuna işaret ederek “Normal doğumun risk teşkil ettiği durumlarda, sezaryen doğum hayat kurtaran cerrahi bir operasyondur. Fakat, sezaryen doğumların da tıbbi riskleri olduğu bilinmektedir.” dedi.
Sezaryen doğumların normal doğumlarla karşılaştırıldığında, hem anne hem de bebeği için kısa veya uzun vadeli komplikasyon riskini arttırdığını kaydeden Ramiz ve araştırmacılar, sezaryen doğum ile ilgili kısa vadeli komplikasyonlardan bazılarının, doğum sonrası dikiş atılan alanda gerçekleşebilecek enfeksiyonlar ya da ikinci gebelik sırasında “plasenta pevia” ve “plasenta akrezia” olarak adlandırılan, plasentanın normalden farklı şekilde rahim duvarına bağlanması veya yerleşmesi olabileceğini paylaştı.
Sezaryen bebeklerinde astım riski yüzde 20 fazla
Araştırmacılar bunlara ek olarak, daha önce yapılan araştırmalarda, sezaryen doğumla doğan çocukların, normal doğumla doğan çocuklara nazaran, astım problemi yaşama olasılıklarının yüzde 20, obezite risklerinin de yüzde 30 daha yüksek olduğunun ortaya konulduğunu kaydetti.
Emzirme oranları…
KISAA verilerine dayalı aynı çalışmada 1981 ve 2017 yılları arasındaki emzirme oranları da incelendi. Bebeğini emzirmiş annelerin oranı tüm yıllarda yüzde 88.7 civarında çıktı ve doğum yılları ve emzirme oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farka rastlanılmadı.
Öte yandan 2005 sonrası doğumların, önceki yıllarla kıyaslandığında emzirme sürelerinde artış olduğu tespit edildi. Araştırmada sezaryen doğumla emzirme başlangıcı veya emzirme süresinin arasında herhangi bir ilişkiye rastlanılmadı.
KISAA İnisiyatifi çalışmasında, sezaryen doğumun daha çok tercih edilmesinin altında yatan nedenlere ilişkin herhangi bir veri toplanmamasına rağmen, sezaryen oranı yüksek olan diğer ülkelerde yapılan çalışmalara göre, sezaryen doğum oranlarının artışının sebeplerinden birkaçının “bilgi eksikliği, faydalarının ve risklerinin tartışılmaması, normal doğuma karşı olan korku, tüp bebek tedavisinin yaygınlaşmış olması ve finansal kazanç uğruna bazı doğum uzmanlarının etik dışı davranışları” olabileceği belirtildi.
Dr. Rahmioğlu Ramiz, bunlara ek olarak Kuzey Kıbrıs’ta sezaryen oranlarındaki artışın altında bazı sağlık sistemi yetersizliklerinin de olduğunu belirtti. Ramiz, “Sağlık sistemimizde yeterli sayıda ebenin olmadığını ve doğumhane odası yetersizliği gibi hastane alt yapı eksikleri bulunduğunun altını çizmek gerek” diye konuştu.
Ramiz, çalışmaya katılan gönüllülere ve katkıda bulunan sponsorlara teşekkür etti.
Dr. Yarıcı: Bakanlık sezaryen oranlarını düşürmek için eylem planı hazırlamalı”
KISAD Bilim Komitesi Üyesi Yrd. Doç. Dr. Filiz Yarıcı ise ülkede sezaryen sıklığının Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği şekilde yüzde 15 oranına düşürülmesi için, uluslararası ebelik uygulamalarının ülkede de işlerlik kazanması gerektiğini ifade etti.
Sağlık Bakanlığı’nın ivedilikle yüksek sezaryen oranlarını düşürmek için bir eylem planı hazırlaması gerektiğini söyleyen Yarıcı, bu eylem planının, klinik obstetrik uygulamaların düzenlenmesi, hastane alt yapılarının iyileştirilmesi, idari ve hukuki alt yapının geliştirilmesi, ebe istihdamının artırılması ve ebelik bakım uygulamaları düzenlemeleri şeklinde olabileceğini vurguladı.
Yarıcı, kadının gebeliği süresince aynı ebe tarafından takip edilmesi ve eğitilmesi, doğum ve doğum sonrası döneme hazırlanması ve doğumda “anne dostu” uygulama yaklaşımlarının benimsenmesi, ebelerin kamu/özel hastane ile bağlantılı çalışma modelinin uygulanabilmesi ve konu ile ilgili yasal düzenlemelerin yapılması bu alanda gelişmelerin elde edilmesi gerektiğinin altını çizerek araştırmanın ülkede sezaryen oranlarının azaltılması hususunda yol gösterici olması gerektiğini söyledi.
KISAD’ın araştırmasının sonuçlarına https://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0287469 adresinden ulaşılabiliyor.