KTÖS Genel Sekreteri Burak Maviş, bir açıklama yaparak dünya ülkelerinde yaşanan olaylara karşı ilgili bakanların istifalarını yazdı. Maviş bu örnekler karşısında “Etik, Sorumluluk ve Hesap Verebilirlik Kültürü: Neden Bizde Yok?” şeklinde soru sordu ve ekledi;
“Sonraya bırakmayın!
Sonra süt bozulur, tuz kokar, keşkeleriniz fayda etmez!”
KTÖS Genel Sekreteri Burak Maviş’in açıklaması şöyle:
Dünyanın birçok ülkesinde kamu görevlileri, görevlerini kötüye kullandıklarında veya topluma karşı güven sarsıcı bir eylemde bulunduklarında istifa etmeyi bir erdem olarak görür. Bu anlayış, halkın devlete olan güvenini korumak ve hesap verebilirliği sağlamak açısından hayati önem taşır.
Örneğin,
Makedonya’da bir tekne kazasında 15 turist hayatını kaybedince Ulaştırma Bakanı Mile Janakieski etik sorumluluk gereği istifa etti.
Norveç’te Balıkçılık Bakanı Per Sandberg, devlet tarafından tahsis edilen cep telefonunu İran’a götürdüğü için görevinden ayrılmak zorunda kaldı.
Japonya’da Ekonomi Bakanı Yoshio Hashiro, Fukuşima’daki nükleer santral kazasının yaşandığı bölgeye “Ölüm Kenti” dediği için istifa etti.
Almanya’da Eğitim Bakanı Annette Schavan, doktora tezinde intihal yaptığı ortaya çıkınca görevini bıraktı.
Benzer şekilde,
İsveç Maliye Bakanı Mona Sahlin, devlet kartıyla çikolata satın aldığı için kamuoyu baskısıyla istifa etmek zorunda kaldı.
Mısır Ulaştırma Bakanı Rashad al-Mateeni, 49 kişinin hayatını kaybettiği tren kazasının ardından sorumluluk alarak görevini bıraktı.
Letonya Başbakanı Valdis Dombrovskis, bir alışveriş merkezinin çatısının çökmesi sonucu 54 kişinin ölmesi üzerine hükümetin sorumluluğunu üstlenerek istifa etti.
Avustralya’da, Yeni Güney Galler Eyaleti Ulaştırma Bakanı Jo Haylen, makam aracını özel işlerinde kullandığı için görevinden ayrıldı.
Bu örnekler, dünya genelinde siyasi ve idari yetkililerin en küçük etik ihlallerde bile kamuoyuna hesap verdiğini ve sorumluluk alarak istifa ettiğini gösteriyor.
Peki ya bizde?
Adayı sarsan yolsuzluklar, rüşvet skandalları, sahte diplomalar, çalıntı araçlar, vergi kaçakçılığı, torpil, ihale yolsuzlukları, insan ticareti, teşvik primi usulsüzlükleri, seçimlere müdahale…
Bunların hiçbiri bir istifaya neden oldu mu? Hayır.
Aksine, kamu kaynakları pervasızca kişisel çıkarlar için kullanılıyor, liyakat ve etik tamamen göz ardı ediliyor. Sahte diplomayla makam sahibi olmak, rüşvetle iş takibi yapmak, oy karşılığı işe girmek normalleşmiş durumda. Bu ahlaki çöküş, devletin her kademesine sirayet etmiş durumda.
Toplumsal denetimin ve ahlaki sorumluluğun olmadığı yerde çürüme kaçınılmazdır.
Sahte diplomalar, ihale yolsuzlukları, yasa dışı bahisler ve siyasi kayırmalar olağan hale gelirken, hiçbir yetkili hesap vermez, hiçbir istifa yaşanmaz. Çünkü çıkar düzeni her şeyin üzerindedir.
Ancak bu karanlık tabloya rağmen, sivil toplumun sorumluluk almasını önemsiyoruz.
Örneğin, ELSEN’in KIBTEK’teki sayaç ihalesini mali polise şikayet etmesi, KT Futbol Federasyonu’nun futboldaki şike iddialarını araştırmak için hızlı hareket etmesi, öğretmen sendikalarının laik yaşam, nitelikli ve bilimsel eğitim için mücadele etmesi, sendikalar ve sivil toplum örgütlerinin yaşanan usulsüzlükleri mahkemeye taşıması, toplumun uluslararası hukukun bir parçası olmak için yeniden birleşmeyi önemsemesi, bu çürümüş düzene karşı verilen umut verici tepkilerdir.
Yasayı yapanlara bir önerimiz var:
Kamu görevlileri etik ihlallerde bulunduğunda ya da toplumun güvenini sarsan eylemler gerçekleştirdiğinde sorumluluk alarak istifa etmiyorsa, ABD’deki “Hatch Act” ve “Office of Government Ethics” ya da İngiltere’deki “Ministerial Code” gibi bağımsız denetim mekanizmalarını devreye sokacak yasal düzenlemeleri hayata geçirin.
Sonraya bırakmayın!
Sonra süt bozulur, tuz kokar, keşkeleriniz fayda etmez!