KTÖS VE KTOEÖS, Öğretmenler Günü’nde öğretmenlere dava okunmasıyla ilgili mahkemeler önünde basına açıklama yaptı.
KTÖS Genel Sekreteri Burak Maviş’in basın toplantısında yaptığı açıklaması şöyle:
Bizler, basın ve ifade özgürlüğüne darbe vurup, mesleği itibarsızlaştırmaya çalışanlarına karşı gazetecilerin yanında olduk.
Bizler, meslek odalarını itibarsızlaştırmak için yasa çalışması yapan hükümete karşı kurumlarımızın yanında olduk.
Bizler, Sn. Erdoğan’ın yargıyı itibarsızlaştırma çabalarına karşı hukukçularımızın mücadelesinin yanında durduk.
Bizler, itibarsızlaştırılmaya çalışılan doktorumuzun, eczacımızın da yanında durmaya devam edeceğiz.
Bizler, öğretmenlik mesleğinin itibarsızlaştırılmaması ve öğretmenin haysiyeti için ortaya koyduğumuz mücadeleden onur duyarız.
Sınıfta, okulda, sokakta ve mahkeme salonlarında sözümüzü söylemeye devam edeceğiz.
Alman Papaz Martin Niemöller, “Naziler önce komünistleri tutukladılar; komünist değilim diye ses çıkarmadım. Sonra Yahudileri tutukladılar, Yahudi değilim dedim, sesimi çıkarmadım. Sosyal demokratları tutukladılar, savunmak bana mı kaldı dedim, sesimi çıkarmadım. Sıra bana geldiğinde çevrede tutuklanmama ses çıkaracak kimse kalmamıştı…”
Aslında bir iç hesaplaşma ve pişmanlığı yansıtan bu sözler için tüm meslek grupları geç kalmadan, birlik olmalıyız. Peki, öğretmenler neden mahkeme önünde, sürece yeniden bakmakta fayda var.
Üzücü bir gelişme olarak, bugün öğretmenler ve sendikacılar olarak kendimizi iki yıl önce gerçekleşen bir eylem sırasında bir polis memuruna karşı darp suçlamasıyla karşı karşıya bulduk. Bu olayın arka planında Milli Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu’nun öğretmen haklarını hedef alan yasa değişikliği tasarısına karşı gösterilen direniş yer almaktadır.
Meselenin özü, Milli Eğitim Bakanı’nın sendikalarla diyalog yerine anti-demokratik ve ben yaparım olur zihniyetiyle yürüttüğü yasa değişikliğine karşı çıkmakta yatıyor. Bugün mahkemeye çıkan öğretmenlerimiz, iki yıl önce Öğretmenler Yasasında uzlaşı olmadan yapılmak istenen tek taraflı değişikliklerle ilgili endişelerini dile getirmiş, istişareyi ve diyaloğu savunmuş ve kamusal okullarımızdaki eğitimin niteliğini korumak için mücadele etmiştir.
Öğretmenlerimiz kamusal eğitimin niteliğinin ileriye taşınmasının ve öğretmen haklarının savunucularıdır. Bu suçlamaların zamanlaması, niyete ilişkin soru işaretleri yaratıyor. Toplumdaki muhalif sesleri bastırmak için yasal yollara başvurmak yerine, açık diyalog ve yapıcı söylemler teşvik edilmelidir. Barışçıl protestoların demokratik toplumların temel taşı olduğunu ve vatandaşlara endişelerini ve fikirlerini dile getirebilecekleri bir platform sağladığını kabul etmek gerekmektedir.
Bu iddiaların ülkemizde öğretmen hareketinin meşru sesini bastırmaya yönelik bir girişim olduğuna inanıyoruz. Demokrasi ilkelerine, ifade özgürlüğüne ve hayatlarını gelecek nesillerin daha iyi bir şekilde yaşamasına adayan öğretmenlerimizin haklarının savunulmasında öğretmen sendikaları olarak her türlü mücadeleyi vermeye devam edeceğiz.
Hatırlatırız ki:
Öğretmen yola gelmez, özgürlük ve adalet için yol inşa eder!
Öğretmen, öğrencilerine eğitimde hakkaniyet ve eşitlik sağlamak için mücadele eder!
Öğretmen, gerici ve baskıcı politikalara karşı çıkar, toplumun kendi hızında nefes alabilmesi için kendini siper eder!
Mustafa Kemal Atatürk’ün Başöğretmen unvanını aldığı bu günde, Başta Nazım bey olmak üzere herkes sussun ve öğretmeni dinlesin.
Öğretmenler direnecek, öğrencilerine ilham verecek ve gelecek nesillerin değişim yaratma potansiyelini örgütlemeye devam edecek!