Bağımsız Cumhurbaşkanı adayı Kudret Özersay, herkesin kendine göre desteklediği bir siyasi parti olsa da Cumhurbaşkanlığı seçiminin partiler üstü bir seçim olduğunu kaydetti.
Özersay yaptığı yazılı açıklamada, cumhurbaşkanlığı seçimini şu sözlerle tanımladı:
“Bizi uluslararası alanda kimin çok daha iyi temsil edebileceğine karar verebileceğimiz, uluslararası alanda hangi cumhurbaşkanı hak ve menfaatlerimizi daha iyi savunacağına karar vereceğimiz bir seçimdir. Geçen yıllarda ‘Görüşmeleri kim yürütecek’ sorusuna cevap ararken artık cumhurbaşkanlığı sadece görüşmelerin yürütülmesinden ibaret bir görev değildir. Dünya değişiyor. Doğu Akdeniz bölgesinde Amerikalılar, Fransızlar, Ruslar, İtalyanlar yoğun bir mücadele içerisinde. Etrafımızda cirit atan bölgesel güçler ve devletler var. Güç dengesi değişen Akdeniz’de hak ve menfaatlerimizin savunulması, aynı zamanda dış politikayı, uluslararası hukuku, deniz hukukunu bilen bir cumhurbaşkanıyla çok daha iyi savunulacağı bir gerçektir, aşikar bir durumdur.”
“KIBRIS TÜRK HALKINI 50 YIL DAHA MÜZAKERE MASASINA HAPSETMEYE KİMSENİN HAKKI YOKTUR”
Özersay, vizyonunu anlatırken 12 yıllık müzakerecilik dönemindeki gözlem ve tecrübelerini de paylaştı.
52 yıl boyunca sadece ‘Kıbrıs’ta federal bir ortaklık olur mu olmaz mı’ diyerek bir müzakere yürütüldüğünü ifade eden Özersay, şöyle konuştu:
“Bu müzakerelerin içinde ben de yer aldım. Açık yüreklilikle gördüğüm, bildiğim, zaman içinde tecrübe edindiğim şey şudur; federal bir ortaklık kötü bir şey değildir, dünyanın çeşitli ülkelerinde var olan bir yönetim şeklidir. Ancak Kıbrıs’ın şartları bir federal ortaklığın kurulmasına müsait değil. Federasyon paylaşmaya dayalı bir ortaklık olduğu için iki tarafın da paylaşmaya hazır olması gerekir. Kıbrıs Rum tarafı bizimle yönetimi, devleti, zenginliği paylaşmaya maalesef hazır değildir. Rum tarafı bu şekilde bir paylaşıma hazır olmadığı sürece bizim bir federal bir ortaklığa girmemiz aslında daha önce yaşadıklarımızı bir daha yaşamamız anlamına gelir. 1960 yılında kurduğumuz federal ortaklık 3 yıl yaşayabildi. Çünkü öyle bir paylaşma iradesi ortada yoktu, bugün de öyle bir paylaşma iradesi Kıbrıs Rum toplumunda maalesef yoktur.
Kıbrıs Rum tarafı hem tanınan bir devlettir hem AB üyesidir hem de doğalgazı tek başına çıkarıp satma noktasına gelmiştir. Şartlar böyle olduğu için Rum tarafı konforlu bir ortam içinde paylaşmaya yanaşmamaktadır. O zaman Rum tarafı hazır hale gelmedikçe ‘Ben Rum tarafıyla federasyon görüşeceğim, müzakerelere kaldığım yerden devam edeceğim’ demek Kıbrıs Türk halkını müzakere masasına 50 sene daha hapsetmek anlamını taşır. Bunu yapmaya kimsenin hakkı yoktur. Önümüzdeki dönemde bizim yapmamız gereken şudur; ya bu ülkedeki şartların değişmesi sağlayıp şartlar uygun olursa federasyon da dahil herhangi bir çözümü oturup konuşmak ya da bugünün şartlarına uygun bir çözüm ortaya koymaktır. Bunun da başlangıç noktası doğal gaz konusunda oturup konuşabilmek, pazarlık edebilmek, paylaşabilmek ve iş birliği yapabilmektir.”