Serkan Soyalan yazdı: Ben kimse. Sen de mi kimsesin?
İstanbul’a giderken yaptığım gezi rotam içerisinde en başlara yazdım Beyoğlu’nda İstiklal Caddesi’nde Meşher’i.
Osmanlı Türkçesinde “sergi mekânı” anlamına geliyor Meşher. Sergi salonuna adım atmadan önce sizi, ziyaretçi vitrinde yer alan, neonla yazılmış “Ana kapı hafif bir sesin dokunuşuyla açılıverdi” ifadesiyle karşılıyor. Bu, Aslı Çavuşoğlu’nun bir yerleştirmesi. İfade, Gabriel Garcia Márquez’in 1975 tarihli Başkan Babamızın Sonbaharı adlı romanından alıntı.
Türkiye’den ve Türkiye dışından 44 sanatçının 120’ye yakın eserinden oluşan ve küratörlüğünü Selen Ansen’in yaptığı “Ben Kimse. Sen de mi Kimsesin?” başlıklı sergiyi iyi ki eklemişim listeme. Bunu Meşher’in kapısından içeri girer girmez hissettim.
Antik Yunan mitolojisinden Ekho ve Narkissos’un karşılıksız aşk mitinden hareketle kurgulanan “Ben Kimse. Sen de mi Kimsesin?” başlıklı grup sergisinde yer alan eserler, bu kadim anlatının sunduğu yansıma, yankılanma, başkalaşma temalarını günümüzün sanatsal ve toplumsal dinamiklerinin ışığında yorumluyor.
Serginin küratörü Selen Ansen, serginin tanıtım metninde, serginin bu kadim hikâyeyi betimlemeyi amaçlamadığını, daha ziyade bu hikâyeden, Ekho ve Narkissos’un karşılıksız aşkından geriye kalanlar etrafında kurgulandığını belirtiyor.
Serginin benim için bir diğer önemi de adını bir şiirden alması. Serginin adı “Ben Kimse. Sen de mi Kimsesin?”, Amerikalı şair Emily Dickinson’ın “Ben Hiç Kimseyim! Sen Kimsin?” şiirinden esinlenerek verilmiş.
Sergi, ziyaretçileri sayısızca sen(ler), ben(ler), arzular, anlatılar, imgeler ve yaşanmışlıklar arasında ilişkilerin örüldüğü bir alana davet ediyor. Ekho ve Narkissos’un mitinin ve mitolojik anlatının döngüsel ve tekerrüre dayalı yapısını benimseyen sergi, hikâyenin geriye bıraktıklarını odağına alarak uzak, geçmiş ya da yabancı şeylerin bize kadar ulaşması ve hayatlarımıza eklenmesi için zaruri mesafeleri vurguluyor.
Sergide yer alan eserler bir yandan çağdaş dünyanın yansıma ve yanılsama sorunsallarıyla bağlanırken, diğer yandan tarih boyunca beden, var oluş/yok oluş, kimlik, temsil ile özdeşleştirilen yüz, ayna, gölge, iz gibi öğelere sanatsal bir bakış sunuyor.
Sergide yer alan sanatçılar: Marina Abramović, Erol Akyavaş, Dieter Appelt, Koray Ariş, Eylül Aslan, Levent Aygül, Mehtap Baydu, Deniz Bilgin, Handan Börüteçene, Elina Brotherus, Betty Bui, Claude Cahun, Aslı Çavuşoğlu, Laurence Demaison, Lee Friedlander, Ryan Gander, Nan Goldin, Jessica Harrison, Camille Henrot, Charles Holland & Elly Ward, Talbot Hughes, John Isaacs, Fatoş İrwen, Gizem Karakaş, Nermin Kura, Marcantonio Raimondi Malerba, Bevis Martin & Charlie Youle, Radenko Milak, İz Öztat, İz & Ra, Evan
Penny, Gerhard Richter, Necla Rüzgar, Stéphanie Saadé, Fabrice Samyn, Jenny Saville & Glen Luchford, Yusuf Sevinçli, Yaşam Şaşmazer, Ayça Telgeren, Defne Tesal, VOID. Serginin yayınında Selen Ansen şöyle diyor “Kaynağını eski bir efsaneden alan bu sergi, yaşanılan hayata katılmak için hemen ondan uzaklaşıyor. Oğlanı da kızı da boşuna arama. Burada söz konusu olan ne Ekho ne Narkissos, ne de kaderlerini mühürleyen tanrılar.
Bu sergi geriye kalanlarla ilgili; yaşamış – olduktan – sonra yaşayanla; her seferinde yeni bir deriye bürünerek bir kez, iki kez, birçok kez geri gelenle. Bu sergi (en az) iki nokta arasındaki
mesafeyi gerektiren arzuyla ilgili.”
Meşher’in üç katına yayılan; görsel, işitsel ve dokunsal boyutların iç içe geçtiği bu alanı oluşturan eserler, ten ve ses, ses ve suret, ben ve öteki, insan ve gayri-insan, maddi ve maddi olmayan şeyler arasında çeşitli ilişkilenme biçimlerini deneyim imkânları sunuyor. Bir yandan çağdaş dünyanın yansıma ve yanılsama sorunsallarıyla bağ kurarken, diğer yandan tarih boyunca beden, var oluş/yok oluş, kimlik, temsil ile özdeşleştirilen yüz, ayna, gölge, iz gibi öğelere sanatsal bir bakış sunuyor. Düşünmeye ve sorgulamaya davet ediyor.
12 Şubat 2023’e kadar ziyaret edilebilecek olan sergiyi, İstanbul’a yolunuz düşerse, mutlaka gezin. Meşher’den dışarı adımınızı attığınızda, belleklerinizde dönen duran sanatsal öğeleri bulacaksınız. İyi gelecek, ruha…