Serkan Soyalan yazdı: Geleceği aydınlatmak
İstanbul ANAMED Galeri’de “Geleceği Aydınlatmak: Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Yükseköğretimin Yeniden İnşası, 1923-1946” sergisini büyük bir merak ve heyecanla ziyaret ettim.
Tuba Akbaytürk Çanak, Burak Başaranlar, İrem Ünal ve Nathalie Defne Gier’in sergi içerik ekibini oluşturduğu projede, arşiv araştırmasını da İrem Ünal ve Nathalie Defne Gier yaptı.
Suna Kıraç Kütüphanesi başta olmak üzere, farklı arşivlerden önemli belge ve görselleri izleyicilerle buluşturan “Geleceği Aydınlatmak: Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Yükseköğretimin Yeniden İnşası, 1923–1946” sergisi, Türkiye’nin geleceğini şekillendiren kritik bir dönemi mercek altına aldı.
Koç Üniversitesi Suna Kıraç Kütüphanesi ekibi tarafından hazırlanan serginin, metinleri tarihçi Burak Başaranlar tarafından yazıldı.
Serginin odağını, eğitim altyapısı geliştirilmeye muhtaç, savaş yorgunu bir toplumu miras alan Cumhuriyet’in yükseköğretim alanındaki toplumsal atılımları oluşturdu. Bu kapsamda ivme kazanan kadın hareketinin eğitim öğretimde sağladığı kazanımlara da değinilirken, fırsat eşitliği ve laiklik temelinde atılan adımların eğitim kurumlarının hukuk, sanat, ziraat ve beşeri bilimler alanlarındaki faaliyetlerine ve demokratikleşme sürecine
sağladığı katkı da inceleniyor.
Sergiye konu olan Cumhuriyet’in ilk yılları aynı zamanda dünyanın içinden geçtiği kritik bir dönemi de kapsıyor. Almanya’daki siyasi iklimden dolayı ülkelerini terk eden bilim insanlarının Türkiye’nin de içinde bulunduğu ülkelere sığındığı yıllara ait kilit bir belgenin de yer aldığı sergi, bu bilim insanlarının Türkiye’nin yükseköğretim temellerindeki etkisini de inceliyor.
Sergi ağırlıklı olarak, Cumhuriyet’in ilk yıllarında yeniden düzenlenen ve o dönemde kurulup bugün Ankara’da varlığını sürdüren, Türkiye’de yükseköğretimin geleceğini şekillendirmede kritik öneme sahip yükseköğretim kurumlarına odaklandı.
Sergi, Osmanlı’dan miras kurumların Cumhuriyet ile birlikte nasıl dönüştüklerini de konu alıyor.
Bunlardan biri döneminde tek üniversite olan İstanbul Dârülfünun. İstanbul Dârülfünun öyle bir gecede dönüşmedi. Atatürk’ün daveti üzerine İsviçreli bilim insanı Albert Malche iki yıllık çalışma sonucunda hükümete 1932 yılında kapsamlı bir rapor sundu. Malche raporunda, üretilen yayınların yeterli olmadığına ve kurumda verilen eğitimin ülke sorunlarından kopuk olduğuna dikkat çekti.
Raporun ışığında Cumhuriyet’in 10’uncu yılı olan 1933 yılında mecliste alınan kararla kapatılan İstanbul Darülfünun’un yerini İstanbul Üniversitesi aldı.
1883 yılında kurulan Osmanlı’nın ilk sanat ve mimarlık okulu Sanayi-i Nefise ise 1928 yılında Güzel Sanatlar Akademisi oldu.
Serginin en önemli vurgusu 1926 yılında ilen edilen Medeni Kanun ile toplumda görünür hale gelen kadınların eğitimde de görünür olmaları.
Çeşitli arşivlerden derlenen fotoğraf, belgeler arasında en dikkat çekici bir tanesi bilim insanı, Nobel ödüllü fizikçi Albert Einstein’ın Atatürk’e hitaben kaleme aldığı Eylül 1933 tarihli mektubun kopyası.
Einstein bir Yahudi kurumunun onursal başkanı olarak yazdığı mektupta Nazi Almanya’sında çalışma alanları giderek kısıtlanan ve baskı gören Yahudi asıllı bilim insanlarının mesleklerine Türkiye’de devam etmelerini rica ediyor. Aslı Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde olan İngilizce mektupta, Einstein söz konusu 40 bilim insanına kucak açıldığı takdirde ülkeye faydaları olacağını belirtiyor. Nitekim Türkiye’de 1933- 1950 yılları arasında yükseköğretime yabancı bilim insanlarının katkısı büyük.