Serkan Soyalan yazdı: Gelenekler sergileniyor
İstanbul’da Sadberk Hanım Müzesi’nin bir bölümünde Türk gelenekleri de sergilenmekte.
Müze kapsamında geleneksel kahve ikramı, kına gecesi, lohusa gelenekleri, Geleneksel sünnet adeti ve süslenmiş sünnet yatağı ve gelin hamamı kültürü ziyaretçilerle buluşmakta.
Bilindiği üzere kahve, 16’ncı yüzyılda Müslüman tüccarlar tarafından Afrika’dan İstanbul’a getirilmiş, 16’ncı yüzyılın ikinci yarısından sonra kullanımı yaygınlaşmıştır. Osmanlı saray ve konaklarında misafirlere törenle ikram edilmiştir. Kahve takımları ve fincanlar, görsellerle destekleniyor.
Kına gecesine baktığımızda ise şunları söyleyebiliriz. Eskiden düğün törenleri bir hafta sürer, üçüncü gün olan Çarşamba günü kına gecesi yapılırdı. Kına gecesinde gelin ve akrabaları bindallı entari adı verilen ağır işlemeli giysiler giyerlerdi. Gelinin avuç içi ve parmak uçları eğlenceler eşliğinde kına ile boyanırdı. Bu törenin bereket ve uğur getireceğine inanılırdı.
Türk gelenekleri içinde doğum hazırlıkları ve lohusa döneminin özel bir yeri vardır. Doğumdan önce ebe tutulur. Lohusaya evin en geniş odasında lohusa yatağı hazırlanır. Yatağa atlas ya da kadife gelin yorganı örtülür.
Doğumdan sonra lohusa şerbeti kaynatılır, müjdelemek için yakınlara gönderilir ve gelen konuklara ikram edilir. Lohusa yatağı yedinci gün toplanır, doğumdan kırk gün sonra kırk hamamına gidilir.
İslamiyette erkek çocuklar genellikle 5-11 yaşları arasında sünnet edilir. Sünnet büyük bir davet ve eğlence ile kutlanır. Sünnet yatağı evin başodasında veya bahçede hazırlanır. Çevredeki yakınlardan ödünç alınan işlemelerle süslenir. Misafirler sünnet olan çocuğa armağanlar verirler.
Hamam Osmanlı devrinde, ev dışı yaşamı çok sınırlı olan kadının dışarı çıkmasını sağlayan sosyal bir etkinlikti. En az haftada bir defa hamama gidilirdi. Birçok önemli gün hamamda kutlanırdı. Bunların en eğlencelisi gelin hamamı idi. Hamama götürülen bohçaların içinde işlemeli havlular, ipekli futalar, işlemeli çevre ve çamaşırlar, fildişi taraklar, ayna, kese, sabun, nalın ve hamam tası bulunurdu.
Hamam kültürüne ait eşyaların sergilendiği bölüm beni en çok etkileyen bölüm oldu diyebilirim. Hamamlarda kullanılan nalınlardan bahsetmek istiyorum bu noktada. Bu nalınlarla tanışmam çocuk yaşlara dayanır.
Dedem Ahmet Gürses, Lefkoşa’nın simgelerinden Selimiye Cami’de görev yaptığından, çocukluğum da Selimiye Cami’nin bahçesinde geçti diyebilirim. Cami bahçesinde bulunan şadırvan çevresinde bulunan nalınlar, o dönemde dikkatimi çekmiş, çocuk oyunlarımın da bir parçası olmuştu.
Çarşıda birçok yerde o yıllarda satışları da yapılıyordu. Hatta dedemlerin evindeki banyo odasında da bulunmaktaydı.
Sadberk Hanım Müzesi’nde hamam geleneklerini gezerken, kendi hayatımda kısa bir yolculuğa çıkıp, çocukluğumdaki o anlara gidip geldim.
Şimdi ne o nalınlar, ne de çocukluğumuzun güzellikleri kaldı.