Serkan Soyalan yazdı: Nizâmî’nin huzurunda
Benim Azerbaycan edebiyatı ile ilk buluşmam lise çağlarıma dayanır.
Henüz lise yaşlarımdayken dedemin kütüphanesinde elime gelen Nizâmî’nin bir kitabı, dikkatimi o topraklara yöneltti.
Edebiyatta “Hamse”, bir şâirin beş mesnevisinin bir araya getirilmesiyle oluşturulan yapıttır. 1141’de (kimi kaynaklar doğum tarihini 1145 olarak da belirtmektedir) bugün Azerbaycan topraklarında bulunan Gence’de dünyaya gelen Nizâmî-i Gencevî, edebiyatta hamse türünün kurucusu olarak kabul edilir. Aynı dönemde yaşamış olan diğer Nizâmî isimli yazarlardan ayrılabilmesi için ona Genceli Nizâmî anlamına gelen Nizâmî-i Gencevî olarak anılmıştır.
Nizâmî için “sadece bir şairdi” demek onun engin derya bilgilerine büyük bir haksızlık olur, o yaşadığı çağın büyük bir filozofuydu.
Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nin 2007 tarihli 33’üncü cildinde yayımlanan Mehmet Kanar imzalı “Nizâmî-i Gencevi” başlıklı yazıda; anne ve babasını erken yaşta kaybeden Nizami’nin Gence’de dayısı sayesinde iyi bir eğitim gördüğü, dil ve edebiyat yanında astronomi, felsefe, coğrafya, tıp ve matematik okuduğu, müziğe ilgi duyduğu, Farsça ve Arapça’dan başka Pehlevîce, Süryânîce, İbrânîce, Ermenice ve Gürcüce gibi dilleri de öğrendiği anlaşılmaktadır.
Onun ürettiklerine baktığımızda, destansı şiir türünü zirveye taşıdığını, “Manzum Aşk Hikâyelerinin En Büyük Üstadı” unvanını kazandığını da söylemeliyiz.
Peren Birsaygılı Mut da, Nizâmî’nin kişisel gayretleri ile Orta Çağ döneminin ilimlerine vakıf olduğunu; Orta Doğu’nun sözlü ve yazılı edebiyatını öğrendiğini, eserlerinde, İslam ilimleri dışında, Antik Çağ Yunan Felsefesine de tamamıyla hâkim olduğuna ve astronomi bilgisine dair kanıtlar bulunduğunu yazar.
Nizâmî, o derece güçlü bir kaleme sahipti ki, kendi çağından sonra gelen önemli yazarları ve düşünürleri derinlemesine etkilemiştir. Nizâmî’nin izlerini Sadi-i Şirazi’nin, Mevlana Celaleddin Rumi’nin, Emir Hüsrev Dehlevi’nin, Arif Erdebili’nin, Ali Şir Nevai’nin, Fuzuli’nin eserlerinde de görürüz.
Nizâmî’nin mütevazı yaşamına da değinmek gerekirse, Büyük Şair Nizâmî, yaşamını şiirleriyle geçiren, şiirlerini devlet adamlarına gönderen ama hiçbir zaman da saray şairi olmayan bunu kabul etmeyen bir şairdir.
Onun şiirlerine baktığımızda eserlerinde aşkı farklı boyutları ile ele aldığını; insan ve insan tabiatının güzelliğini işlediğini; hayatın anlamının insana ve insanlığa saygı göstermek olduğunu ifade eden temalar işlediğini görürüz. Bir de sıkılıkla Gence şehrini görürüz.
Nizâmî, dünya edebiyatı üzerinde öylesine büyük bir yer etmiştir ki, UNESCO, 1991 yılını, şairin 850’nci doğum günü münasebetiyle “Nizâmî Yılı” ilan etmiştir.
Dedemin kütüphanesinden aldığım bir kitapla başlayan bu yolculuk, yıllar içerisinde daha fazla okumayla, araştırmayla zenginlik kazandı. Geçtiğimiz hafta Bakü’de düzenlenen “2. Türk Dünyası Edebiyat ve Kitap Festivali”ne davet aldığımda, Nizâmî’nin topraklarına yıllar sonra ayak basacağım için çok mutlu oldum.
Bakü’ye varır varmaz ilk olarak Nizami Meydanı’na giderek, meydanda bulunan Nizâmî Gencevi’nin Anıtı önünde durdum ve Büyük Şair ile göz göze gelerek onun dizelerini mırıldandım:
“Sözün kanatları var
kuş gibi ince-ince.
Dünyada söz olmasa,
neye gerek düşünce.”