Serkan Soyalan yazdı: Perili Köşk
Bana göre İstanbul’da eşi benzeri olmayan Boğaziçi, dünyanın en harika yerlerinden biridir.
Boğaziçi demek, yalılar demek…
Osmanlı döneminde deniz yalılara sıfır bir konumdaymış. Dalgalar gelip de bu yalıları yaladığı için, bu konutlara “yalı” deniyor.
Osmanlı döneminde kıyılara inşa edilmeye başlanan yalılar, Boğaziçi mimarisinin en seçkin örneklerinden olmuş ve yıllar boyunca İstanbul Boğazı ile özdeşleştirilegelmiştir.
Yalıların en büyük özelliği lebiderya, yani denize sıfır konutlar olmaları olsa da, zaman içinde kimi yalılar gerek konut sahiplerince mekân kazanmak için önleri toprak doldurularak, gerekse kıyı şeridine yol yapmak için belediye tarafından geri plana alınarak
denizden kısmen uzaklaşmıştır.
Perili Köşk’ü ilk kez denizden tekne ile geçerken göstermişti kaptanımız ve “Burası meşhur Perili Köşk’ümüz” demişti.
Merak edip de sonrasında, bu köşkün hikayesini araştırmıştım.
Tabii Perili Köşk’ü anlatmaya başlamadan önce Yusuf Ziya Paşa’yı anlatmalıyız.
Osmanlı devlet adamı, besteci ve diplomat olan Yusuf Ziya Paşa, 1849 yılında dünyaya geldi.
II. Abdülhamit ve Meşrutiyet devirlerinde Osmanlı Devleti’nde üst düzey görevlerde bulunan Yusuf Ziya Paşa, Hariciye Nezaretinde (Dışişleri Bakanlığı) vezir derecesine kadar yükseldi.
1910-1914 yıllarında Washington Büyükelçisi olarak görev yaptı. Evkaf Nazırı ve Ayan Meclisi üyesi oldu.
İyi derecede kanun ve saz çalan Yusuf Ziya Paşa, Meclis-i Ayan üyesi olduğu sırada dönemin Maarif Nazırı (Eğitim Bakanı) tarafından ülkenin ilk resmi müzik okulunun kurulması ve yönetilmesi için oluşturulan Musiki Encümeni’nin başına getirildi. Ziya Paşa’nın önerisi ile “Dârülelhan” adı verilen bu okula verdiği hizmetler Türk müzik tarihine geçti. İlk bestesini 53 yaşında yapan Yusuf Ziya Paşa’nın bilinen 11 eseri vardır.
Yusuf Ziya Paşa, zengin bir adam. Aynı zamanda armatör. Zenginliğinin yanında yukarıda da bahsettiğimiz gibi Saray’da da görevleri var.
Yusuf Ziya Paşa’dan kısaca bahsettikten sonra gelelim Perili Köşk’e…
“Perili Köşk” veya “Yusuf Ziya Paşa Yalısı”, İstanbul’un Sarıyer ilçesinin Rumelihisarı semtinde yer alan tarihi bir yapıdır. 9 katlı olan bina, yaklaşık 5000 m²’lik zemin alanına sahiptir. Perili Köşk, kırmızımsı bir renkte ve muazzam bir kuleye sahip.
Yalıya neden Perili Köşk deniyordu?
Bu konuda çeşitli rivayetler anlatılıyor. Bunlardan bir tanesi, yalının yapımının uzun sürmesi nedeniyle buraya “Perili Köşk” denildiği yönündedir.
İnşaatın tamamlanamamasının en büyük nedeni aslında I. Dünya Savaşı’ydı. Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın Başyaveri olarak görev yapan Yusuf Ziya Paşa’ya ait olan köşkün yapımına 1910’lu yıllarda başlandı. 1 Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle köşkün
inşaatında çalışan işçilerin askere alınması sebebiyle inşaat tamamlanamadı, bu süreçte boş kalan binaya çevrede “perili köşk” yakıştırması yapıldı.
Burada işin içine bir aşk hikayesi giriyor. Yusuf Ziya Paşa, genç bir kıza aşık oluyor.
Aşık olduğu kız, öyle bir kız ki, güzelliği dillere destan bir güzellik. Kızı gören, “Bir peri kızı gibi, maşallah!” diyor.
Yusuf Ziya Paşa, bu güzel kızla evleniyor.
Çok güzel giden bir evlilikleri vardı. Ancak, Yusuf Ziya Paşa, kızın ondan başka hiç kimseye bakmasını istemiyordu. O yüzden, Boğaziçi’nin en güzel yerinde ona bir köşk yaptırmak istedi. Kıza öyle bir güzel köşk yapacaktı ki, kız o köşk içerisinde eğlenecek, mutlu olarak başka bir yere bakmayacaktı.
Köşkün tuğlalarını Marsilya’dan getirtti. Kafasındaki plana göre çok katlı bir köşk yapacaktı. Ancak dönemin padişahı Sultan Abdülhamid, “Yapılacak olan köşk, minarelerden daha yüksek olamaz. Ona göre hesabınızı yapın” diyerek, çok kata sınır getirir.
Çok güzel bir köşk yapılıyor sonunda, bu köşke de bir kule yapılıyor.
***
1914’te, başlayıp da bütün dünyayı kasıp kavuran savaş esnasında, Yusuf Ziya Paşa da sıkıntı yaşıyor. Bu sıkıntı içinde, günden güne kıskançlığını artırıyor. Sonunda da dayanamayıp, eşine bir takım kısıtlamalar getiriyor.
Bu kısıtlamalar artarak ilerlerken, kızın kuleden aşağıya inmesinin dahi istenmediği bir hal alıyor.
Rivayete göre, Yusuf Ziya Paşa kıskançlığını artırınca, kız buna dayanamamış ve hapsedildiği kuleden kendini Boğaz’ın sularına bırakmış.
Yusuf Ziya Paşa eşinin hayatını sonlandırmasına çok üzülmüş ve bu olaydan sonra, anavatanı Mısır’a dönmüş.
Ölümüne yakın da bir vasiyette bulunmuş ve “Köşkün tuğlalarından getirin ve benim mezarımı Nil Nehri’nin yanına bunlardan yapın. Madem ki o güzelim köşkte, güzel günler geçiremedik, getirin ve ben bunların içinde yatayım”. Yapmışlar da.
Yine rivayet edilir ki, o kızın silüeti, odasındaki aynasından, kimi zaman ziyaretçilerine görülüyor.
***
Bir diğer rivayete göre de, 1914 yılında savaş çıkınca Yusuf Ziya Paşa, savaşın koşullarından dolayı iflas ediyor. Gemileri elinden gidiyor, servetini kaybediyor. O da, güzelliğiyle dillere destan karısını alıyor ve Mısır’a yerleşiyor.
Mısır’da da işler istediği gibi gitmeyince, elde kalan son birikim de eriyor.
Peri kızı da, masraflarını karşılayamadığı için de Yusuf Ziya Paşa’yı terk ediyor.
Yusuf Ziya Paşa da, 1929’daki ölümüne kadar da Peri Kızı’nı hiç unutamıyor. Bu hikaye de, dilden dile dolana dolana gelirken, bu köşkün adı da “Perili Köşk” olarak kalmış.
***
Perili Köşk’ün değeri 2003 yılında Century 21 tarafından 40 milyon dolar olarak belirlenmiştir.
Köşk, 1993 yılında müteahhit Basri Erdoğan’a satıldı. 1995-2000 yılları arasında mimar Hakan Kıran tarafından asıl projeye sadık bir proje çalışmasıyla yapı tamamlandı.
Günümüzde, Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’na ve çeşitli yerli/yabancı küratörlerin kişisel veya karma çağdaş sanat sergilerine ev sahipliği yapan köşk hafta içleri ofis olarak kullanılmakta, hafta sonlarıysa sanatseverlerin ziyaretine açılmaktadır.