Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy yaptığı açıklamada, “bu durumda yeni bir müzakere süreci başlaması sözkonusu olduğu takdirde, her şeyden önce diğer seçeneklerin ele alınması icap eder. Bizim söylediğimiz de budur” dedi.
Sözcü gerek Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu gerekse kendisinin son açıklamalarının bu çerçevede değerlendirilmesini istedi.
Türkiye Kıbrıs’ta federal çözümle ilgili olarak konuşulacak bir şey kalamadığı görüşünde…
Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy dün öğleden sonra bir soru üzerine bu durumda yeni bir müzakere süreci başlaması söz konusu olduğu takdirde, her şeyden önce diğer seçeneklerin ele alınmasının icap ettiğini” vurguladı.
Sözcü “ artık Ada’daki gerçekler ve egemen eşitlik temelinde bir çözümün konuşulmasının zamanın geldiğine inanıyoruz” diye konuştu.
Türkiye Dışişleri Bakanı Hami Aksoy’un “ hem Sayın Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun dün akşam CNN Türk’te yaptığı açıklamalar, hem de sizin bugün sabahki açıklamanız Ada’da farklı tartışmalara yol açtı. Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki mesajlarını nasıl okumamız gerekiyor, açıklık getirir misiniz? şeklindeki soruya yanıtı şöyledir:
“Malumunuz 2017 Crans Montana’da yapılan Kıbrıs Konferansı’nda tüm fırsatlar Kıbrıs Rum tarafınca tepilmişti. Biz de bundan sonra yeni bir müzakere sürecinde artık federasyon temelinde konuşmayacağımızı söylemiştik. Bunu hem biz, hem de Sayın Akıncı Konferans kapanmadan önce dile getirmiştik.
Şunu da herkes biliyor: Kıbrıs Konferansının başarısızlığa uğramasının sebebi Rum tarafının Türk tarafının eşitliğini tanımamasıdır. Refahı paylaşmak istememesidir. Doğalgaz konusunda olduğu gibi.
“ FEDERASYONLA İLGİLİ KONUŞULACAK BİR ŞEY KALMADI”
50 yılı aşkın müzakere sürecinde, federal çözümle ilgili tüm ayrıntılar görüşüldü. Bundan sonra bize göre federasyonla ilgili konuşacak hiçbir şey kalmamıştır. Siyasi eşitliğin kabul edildiğine dair öne sürülen tüm unsurlar muğlaktır. İçi boştur.
Üstelik Crans Montana’dan bu yana geçen sürede Rum Yönetimi, doğal kaynakların paylaşımı konusunda da olumlu en ufak bir adım atmamıştır.
Bu durumda yeni bir müzakere süreci başlaması sözkonusu olduğu takdirde, her şeyden önce diğer seçeneklerin ele alınması icap eder. Bizim söylediğimiz de budur.
“ ADADAKİ GERÇEKLER TEMEL OLMALIDIR”
Artık Adadaki gerçekler ve egemen eşitlik temelinde bir çözümün konuşulmasının zamanın geldiğine inanıyoruz.
Bugün yaptığım açıklama ve Sayın Bakanımızın dünkü ifadeleri bu çerçeve içinde değerlendirilmelidir.
SÖZCÜ’NÜN GUTERRES’E YANITI
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy dün ayrıca BM Genel Sekreteri Guterres’in Kıbrıs konusundaki son açıklamasını da yanıtladı.
Sözcü açıklamasında şunları:
“BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Kıbrıs meselesinin çözümüyle ilgili olarak, KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında yapılacağını söylediği 5+BM toplantısı, bizim açımızdan Ada’da otomatik olarak yeni bir müzakere sürecinin başlaması veya 2017 Temmuz ayında Crans Montana’da sona eren Kıbrıs Konferansı’nın kaldığı yerden devam etmesi anlamına gelmemektedir.
Ada’daki iki taraf arasında çözüm için ortak bir zemin ve vizyon bulunmamaktadır.
Geçmişte tüm müzakere süreçleri, Kıbrıs Rum tarafının Ada’da bir ortaklığın gereği olan siyasi eşitliği kabul etmemesi ve siyasi eşitliğin somut bir şekilde içinin doldurulmaması nedeniyle başarısızlığa uğramıştır. Bunun altında da Kıbrıs Rum tarafının hem iktidarı hem doğal zenginlikleri Kıbrıs Türk tarafıyla eşit olarak paylaşmak istememesi yatmaktadır.
“ İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM MÜZAKERESİ SÜRECİNE GİRİLMELİDİR
Bu gerçeğe rağmen Ada’da hala bir ortaklık kurulmak isteniyorsa, bunun temel koşulu olan siyasi eşitliğin, tüm unsurlarıyla birlikte içi dolu olarak Rum tarafınca önceden kabul edilmesi ve yeni bir müzakere sürecinin bunun üzerine inşa edilmesi gerekir.
Bu yapılamıyorsa o zaman iki tarafın egemen eşitlik temelinde, iki devletli çözüm üzerinde yeni bir müzakere sürecine girmeleri icap eder. Ülkemizin geçen yıl önerdiği gayrı resmi bir 5+BM toplantısı tertiplenmesi fikri bu hususların açıklığa kavuşturulmasına matuftur.
Aksi takdirde, Türkiye, evvelce de defaatle açıkladığımız üzere, müphem bir zeminde ve geçmişte başarısız olmuş yöntemlerle yeni bir müzakere sürecine girmeyecektir